Tacettin Fidan

    • Önsöz/Bildiri
    • Arif bir hayata şifreli bazı marifet malzemeleri sunuyorum.  Bizde pek bilinmeyen, 17. Asırda yaşamış olan, Avrupalı anonim bir dervişin vecizelerini, (tüm sayısı üçyüz) üç ayrı kısımda, burada dilimize derlemeli bir şekilde tercüme ettim.  
      Varsa herhangi bir hata, tövbeler olsun, affola.  


      • Üçüncü Kısım (201 - 300)

    • 201)
      Kendini dünyanın öteki yarısından daha farklı gören bir kimse Enayidir. Hata dünya ile birlikte canlandı, ve eğer bunda bir hikmet var ise, ancak günah ile sevap mukayese edildiğinde belirir. Maskara enayilerinin en büyüğü, kendisi hariç, tüm diğerlerini enayi zannedendir. En azından da olsa, kendini akıllı sanmak için, hikmetli görünmek yetmez. Kendini bilir zannetmeyen bir kimse epey bilgili olabilir, gerçi diğerlerinin gördüklerini kendisinde göremeyen bir kişi, gerçeğe kör kalmıştır. Bütün dünya enayilerle dolu olduğu halde, bu olgudan zerre kadar şüphe bile duymayan, oysa kendini enayi sanan tek bir kişi bulunmaz. Mükemmel olmadığımızı anlamakta hikmet var.



      202)
      Bir arada, Söz ile Amel, tamamen Olgun bir insan yetiştirir. Kişi güzel konuşmalı ve onurlu hareket etmeli: birisi akıl, diğeri yürek üstünlüğüdür. Dahası, birlikte faal olduklarında asaletli bir ruh halini teyit ederler. Amellerin gölgesi sözlere düşer; öncekiler erkeksi, sonrakiler dişildir. Keza, gerçekten ünlü olmak, sadece ünlülük ifade etmekten çok daha mühimdir. Konuşmak kolay, ama amel zordur. Kısacası, davranış hayat malzemesidir, gerçi kelimeler onun süsü, yani cici bici şeyleri. Seçkin ve yüksek amel kalıcı, frapan (alımlı) ve göze çarpan söz ise geçicidir. Amel, düşüncenin meyvesidir; ama, ancak ferasetli olduğunda, etkin ve tesirlidir - ve bunda hikmet var.


      203)
      Devrin en büyük insanını tanı. Sayısı çok değil.  Zümrüdüanka, bütün dünyada ölümsüzlük sembolü olarak kabul edilen ve Arabistan çöllerinde yaşadığı farzedilen çok güzel yegane bir kuştur. Her yüzyılda bir, ancak bir büyük paşa, bir âlâ hatip, bir gerçek felsefeci, ve belki birden fazla meşhur kral çıkabilir. Buna kıyasla, sıradanlığın büyük sayıda olması kıymetsizliğiyle orantılıdır: seçkin yükseklik her anlamda nadir kalır, zira tamamlanmasının gayet kusursuz olması gerekir. Yani, yaratık çeşitlerinin cinsine göre sınıflandırılan akıl yüksekliği, erebildikleri en yüksek mertebeye yaklaştıkça, elde edilmesi daha da zor olan bir makamdır. Tarihte birçok kişi “Büyük’lük” ünvanına iddialıdır, mesela “Büyük İskender” veya “Yüce Sezar” gibileri.  Ama, nafile!  Zira, büyük ameller haricinde, bu nevi ünvan sadece havada eriyen bir soluktur. Zamanla, felsefe bir sürü felsefeciye sebep olmuştur, fakat Plato ve Aristoteles’in yerini hangisiyle değiştirebiliriz? Devrin en büyük insanını tanımakta hikmet var.


      204)
      En kolay göreve en zoruymuş gibi teşebbüs et; en zoruna ise, en kolayıymış gibi giriş. Niye mi? Birinde itimadın uykuya dalmasın diye; ötekinde ise, yılmasın diye! Zira bir şeyin 'yapılmamış' gibi kalması için, gerekli olan, onu 'yapılmış' saymaktır. Gerçi öte yanda, sabırlı gayret, imkânsızlıkları giderir. Büyük girişimlerde, fazlasıyla   düşünce kuluçkasına yatmamalı, çünkü en azda olsa, davanın zorluğu yeise sebep verebilir. Giriştiğin teşebbüse göre, gayretini itimadına denk ve olumlu bir tarzda ayarlamakta marifet hikmeti var.


      205)
      Hor görüyü bir iskambil kağıdı gibi nasıl oynaman gerektiğini öğren. İstediğin şeyleri elde etmenin en kurnazca gidilen en kısa yolu budur. Nasıl mı? İnandırıcı bir tarzda güçlü olduğun halde, pazılarını şişirmeyerek. Genellikle, arzu edilen fırsat aranıldığı vakit ele geçmeyebilir, ama aranmadığında hemen eline düşebilir. Tüm dünyevi şeyler ebedi şeylerin gölgelerinden başka bir nesne olmadıkları için, gölgelerle şu niteliği paylaşırlar: onların peşinden koşandan kaçar, ama onlardan kaçanın peşinden giderler. Nitekim, hor görü, intikam çeşitlerinin arasında, çoğunlukla hemen göze çarpmayan en gizli kalan  biçimidir. Buna karşıt, arifin her an hazinesinde bulundurduğu en sabit ve en sağlam kural, kalem vasıtası ile kendisini müdafaa etmemesi gerektiğidir. Zira, bu tür müdafaa her zaman bir leke bırakır, ve rakibin kabahatini cezalandıracağına, onu yüceltmeye daha büyük bir neden olur. Liyakatsizlerin hilekârlığı büyük kimselere karşı rakiplik tasladıklarında görülür. Doğru yoldan asla liyakat elde edemediklerinden, amaçları bu gibi dolaylı bir yoldan kendilerine bir nevi ün kazanmaktır. Tanınmış rakipleri onları önemsemeseydi, çoğunun sesini hiç duymayacaktık. Bu tür bir kişi, kayıtsız olduğu için kendi liyakatsizliğinin tozuna gömülü kalır. Ama, kayıtsızlıktan daha fena bir intikam çeşidi bulunmaz. Küstah ama cüretkâr olan bir kimse, devirlerin ve dünyanın harikası sayılan bir kimseyi yangına sürükleyerek, böylece kendine ebedi bir şöhret kazanacağını ümit eder. Rezaleti paylamanın marifet sanatı onu katiyen önemsememektir. Onunla mücadeleye girdiğimizde, kendi davamıza zarar veririz. İtibar kazanılsa bile, itibarsızlığa şüphe doğurabilir; yani, durum rakibimizi tatmin edebilecek bir kaynak sağlar. Çünkü, böyle bir lekenin gölgesi, göz alıcı itibarımızın parıltısını, bütünüyle imha edemediği halde,  karartabilir. Hor görüyü bir iskambil kağıdı gibi nasıl oynaman gerektiğini öğrenmekte marifet var.


      206)
      En yüksek merteberlerde ve en seçkin ailelerin içinde, yani her yerde görgüsüz kimseler bulunur. Herkes bunun icadını kendi kapı ve köyünde yapacağı deneylerle tespit edebilir. Fakat görgüye muhalif duran bir görgüsüzlük var ki, kötünün en kötüsüdür. Bu, özellikli kalanın çeşidi sıradandır, ama diğer çeşidiyle bütünen aynı nitelikleri paylaşır; ilişkileri misalen cam parçaları gibidir: ama bu muhalif, çok çok daha zarar vericidir; hatalı konuşur, münasebetsiz tarzda suç ve kabahat üretir, cehaletin tayfasıdır, hatanın en yegane müşterisidir, ve icabında hüneriyle rezaletin hocasını bile aşar; ne dediğini önemsemen lazım değil, ve ne düşündüğüne katiyen kafa yorma. Mühim olan, görgüsüzlükten kaçınmak için görgüsüzlüğü tanımanın elzem olduğudur. İçten, yani hayali midir? Yoksa, dıştan, yani nesnel veya tarafsız mıdır? Başka bir soru ise, her ikisiyle nasıl orantılıdır? Bu sorularda arananlar çok önemli, zira hata bütününde görgüsüzlüktür, ve enayi (maskara) bir kimse, görgüsüzlüğün yegane temsilcisidir. Görgüsüzlükten kaçınmakta hikmet var.


      207)
      Ilımlı ol, yani, orta karar; ne büyük ne küçük; ne az ne çok; makul, kısacası belirli akla uygun iş gören, anlayışlı ve mantıklı bir kişi. Kişi, hayatta her an şans kaçırma ihtimalinin muhtemel olduğunu aklında tutmalı. Kuvvetli hislerin dürtüleri ihtiyatın kaymasına sebep olur, ve harabiyet tehlikesi meydana çıkar. Ufak bir lahzanın öfkesi veya zevki, seni saatler alan bir sükûnetin çok daha uzaklarına taşıyabilir.  Çoğu kez, dikkati başka yöne çeken ufak bir çarpıtma, bir ömrün tümünü mahcup edebilir. Bazı kimse, kurnazlığı, bu gibi günaha teşvik eden bir vakit fırsatında, aklın iç taraflarını yoklamak için kullanır: bu tür araç sayesinde, ihtiyat haddini denemek artık âdet edinilmiştir ve parmakla döndürülen bir vida gibi giderek çevrilir. Ama özellikle ansızın ve acil bir durumda, ılımlılık, mukabil entrika, yani karşı tedbir alma çabasıyla, imdada yetişebilme mahiyetindedir. Ani bir duygunun adeta bir lokma gibi dişlerimizi kırmasını önlemek için, anında epey düşünüp taşınmak lâzım. Derler ya, “At sırtında aklı başında olan kimse, arifler arasında iki misli ferasetlidir!” Tehlikeyi tanıyan bir kimse, tabi yolculuğunu dikkatle sürdürebilir.  Bir kelime onu havaya fırlatana hafif gelsede, duyduğunda üzerinde uzun uzadıya düşünüp taşınana, önemli miktarda anlam ithal edebilir. Ilımlılıkta hikmet istifadesi var.


      208)
      Bu dünyadan göç ettiğinde, Enayilik Hastalığına kapılarak gitme. Akıllı bir kişi ekseriyetle hayat sebebini yitirdikten sonra vefat eder, ama enayi takımından gelen birisi, onu daha bulmadan evvel gider. Enayinin hastalığından ölmek demek, haddinden fazla bir miktarda düşünmekten ölmek demektir. 'Böyle bir şey olur mu?' demeyin. Bal gibi olur! Bazısı, çok ama çok düşündüğü ve duygulandığı için ölüp gider: diğeri, pek düşünüp pek duygulanmadığı için yaşar da yaşar: Bu çeşit insan enayidir, çünkü keder ölümüne sebep olmamıştır, diğerine ise olduğu için. Çok bilgi taşıdığından dolayı ölene enayi demek doğrudur. Zira, bu kişi haddinden fazla bilgi sahibidir. Gerçi bunlardan bir çoğunun enayi gibi öldüklerine rağmen, çok az sayısı tam enayi olarak ölür. “Düşün, düşün, poktur işin” - boşuna söylenmemiş. Hayat o kadar karmaşık değil, esasında çok basit! Öyleyse, Enayilik Hastalığına kapılmamakta hikmet var.


      209)
      Kendini ekseri hatalara karşı iyi koru. Bu, hayatta çok özellikli bir kişisel politika kıvamıdır. Bu hatalar kendilerine özgü çok özel bir kuvvete sahiptir, çünkü umumidirler, ve kişi bunların teker teker geleninden paçayı kurtarmış olsa bile, küme gibi üzerine çullandıklarında, onları engellemekte genel olarak başarısız kalır. Bunların arasında sayılması lâzım gelen bir umumi önyargıya göre, herhangi bir kişi serveti ne kadar büyük ise, belki ancak ona göre memnundur; veya, zaafiyetine uygun bir şekilde, kendi kafasıyla hiç hoşnut olmayabilir. Yahutta tekrar, her biri, kendi kısmetiyle küskün olduğu için, diğerininkini kıskanır; hatta dahası, bugünün insanı dünkü şeyleri methedip durur; üstelik, buradaki kişi, oradaki, yani başka bir yerdeki şeylere müptelâdır. Geçmişte kalan herşey en iyisi gibi görünür ve uzakta duran herşey daha kıymetli sanılır. Herşeye gülen bir kişi, herşeye ağlayan bir kişi gibi, tam bir enayilik maskarasıdır. Kendini ekseri hatalara karşı iyice korumakta hikmet var.


      210)
      Doğruluk Kâğıdını nasıl oynayacağını bilmelisin. Tehlikelidir, ama iyi bir insan söylemekten kaçınamaz.  Gerçi, burada yüksek bir marifet lâzım: en tecrübeli ruh doktorları doğruluk hapını tatlandırma vasıtalarına dikkatlerinde büyük önem verir. Zira, yanılsamayı mahvetme teşebbüsünde yenilir yutulur cinsten olmayan durumun en mükemmel örneğidir. Güzel bir hareket tarzı, burada hünerini teşhir edecek bir fırsat yakalar: aynı gerçek ile birini pohpohlarken, bir ötekini yerlere serebilir. Bugünün meseleleri adeta artık vakti epey geçmiş gibi muamele görmeli. Bir sözü iyice anlayanlara, tek kelime yeterlidir, ama yeterli değil ise, konuşma konusu olan mesele sessizliğe namzet kalmalıdır. Arif acı yudumlarla tedavi edilmemelidir; hayal kırıklığına uğrayanın gözünü açmak, sıkıcı bir şeyin etkisini azaltarak ona bir çare bulmak, bu hususta en cazip olan seçenektir. Doğruluğun İskambil Kâğıdını nasıl oynamak gerektiğini bilmekte hikmet var.


      211)
      Cennette herşey mutluluk, yani saadet, Cehennemde ise herşey kederdir.  İkisinin arasında kalan bu dünyada, hem biri hem öteki. Bizim bulunduğumuz yer, bu iki aşırı ve aksi uçların arasında bir yerdir, ve dolayısıyla her ikisini paylaşmaya mecburuz. Kader değişkendir: ne tamamen uğurlu ne de tamamen talihsizliktir. Bu dünya adeta bir sıfır noktasıdır: kendi halinde bir değeri yoktur, ama Önünde Cennet olunca, anlamı epey büyür. Gelişigüzel inişine ve kalkışına bir nevi aldırmazlık hissi taşımak, bu sağgörünün iyi tutumu olmasına rağmen, arife yeni bir değişiklik kaydetmez. Hayatımız  adeta bir komedi gibi geçtikçe, giderek çetrefil bir hale gelebilir, ama çözülmesi çok güç olan şey, zamanla yavaş yavaş çözülür. Gayende dikkatli ol ki, hayat perdesi son olarak indiği vakit, ömrün iyi bir netice ile nihayet bulsun - bunda hikmet var.  


      212)
      Sanat Temas'ını kendinde saklı tut. Yüksek kabiliyetli üstadların gurur duyduğu ve talebelerine öğütlediği ana kural şudur: kişi her zaman üstün bir örnek temsil etmeli; ve, bu Sanatı maharetli bir şekilde öğretmeli.  Armağan etmekten başka bir sebep için, bilginin kaynağını noktalayıp reklamlamaya lüzum yok. Arif, bunun aracılığı sayesinde, ilgili herkesin hem saygı hem de itimadını muhafaza eder. Eğitim ve Beğeni alanında en çok gerekli olan kural ise şudur: Pekâlâya doğru daima ilerle ve Beklentiyi daima yükselt. İhtiyat icabı ve ilerisi için yedeğine bir şey ayırmak, keza böylece ağız sıkılığıyla hakkını muhafaza etmek, çok güzel bir hayat ve başarı usulüdür, hele hele yüksek mertebelerdeki kişilere. Ariflik Sanatı lokmalar halindedir, kaideli bir tarzda ertelenerek yavaş yavaş beslenilmesinde hikmet var.


      213)
      Aksini nasıl iddia etmen gerektiğini öğrenmelisin. Bu bilgilenme araçlarının başlıcasıdır ve başkalarını utandırırken kendini utandırmaktan korumanın yegane usulüdür. Zira, duyguları oyuna katan hakiki bir sıkıştırmadır. Ilık bir şüphecilik tarzı, sırlarla kusturucu ve küstürücü bir ilaç gibi oynar. Kapalı kutu gibi duran birini açabilecek anahtarlardan biri budur, ve yüksek bir incelik vasıtasıyla, hem aklın hem iradenin bir anda çifte muhakemesini aynı yerde yapabilir niteliktedir. Bu, diğer kişinin esrarengiz lâfında barınan derin sırların kokusunu kurnazlık marifetiyle döktürmek gibi bir şeydir.  Yani, tatlı bir yem onun ağzına atılır ve ta dilinden düşene kadar beklenir, neticede dirayetli hile ağında hepsi birer birer yakalanır. Sen dikkatini erteledikçe, diğerinin dikkati azalır ve düşünceleri açığa çıkar, aksi takdirde kalbinde ne varsa esrarengiz bir halde orda kalabilir. Sahte bir şüphe tavrı, merak eden kişinin istediği bilgiyi alma gayesinde, incelikle kullanabileceği ipucu vermeyen bir maymuncuk gibidir. Aynı zamanda, mesela eğitimde, talebinin öğretmenine karşı, mevzunun tam aksini iddia ederek, kurnazca bir plan yürütmesinde gayet istifadelidir. Zira, hoca bu sefer, doğruyu, daha büyük bir itina ve gayretle izah etmeye mecbur kalır. Böylece orta karar bir tekzip sayesinde, eksiksiz bir ders üretilmiş olur. Tezat teşkil eden bir hususta dahi, herhangi bir usule dair bazen epey hikmet var.


      214)
      Aptalca yaptığın bir hataya ikincisini ekleme. Bir tanesini düzeltmek uğruna, karşılığında dört hata daha yapmak, ekseriyetle gayet mümkündür, üstelik bir münasebetsizliği mazaret göstererek bir başka küstahlıkla değiş tokuş bile edebiliriz. Hata, Yalanlarla, ya akrabadır ya da özdeştir, zira her ikisinde çokluğun tekil kalanı desteklemesi zorunludur. Kötü bir davanın daha kötüsü onunla dövüşmektir, ama daha da kötüsü durumu gizleyememektir. Bir tek başarısızlığın yıllık ödeneği, sayısı hayli çok olan diğerlerini taşımaya yeterlidir. Arifin bir hata yapması, ayakta durduğunda değil, kovalamaca yaptığında mazur görülebilir, ama bir ikincisi, asla kabul görmez. Hatayı çoğaltmakta değil, azaktmakta hikmet var.


      215)
      İkincil kanaatte harekete geçeni dikkatle izle. Rakiplerine saldırmadan önce, onları hazırlıksızlığa sürüklemek, işadamlarına mahsus çok önemli bir yöntem aracıdır. Böylece, yenildikleri halde fethederler: gayelerine erişme uğruna, arzularını bir müddet de olsa örtbas edebilmişlerdir. Son hamlede birinciliği elde edebilmek için, kendilerini ikinci sıraya yerleştirirler. Farkına varılmadıkça, bu yöntem nadiren başarısız kalır. Bundan dolayı, niyet tamamen bu kadar uyanık olduğu vakit, dikkat asla uykuya dalmamalıdır. Yani, bir diğeri planını saklamak için kendisini ikinci sıraya koyduğunda, sen bunu keşfetmek için, hemen kendini birinci sıraya yerleştir. Böyle bir adamın kullanacağı entrikaları ihtiyat ayırt edebilir, zira gayesine ulaşmak için ileriye sürdüğü bahaneleri farkeder. Bir şeyi bir başka şey kazanmak için hedefine alır; hemen sonrasında, dönüp akıllıca tam hedefe kurşun atar. Senin ona ne bahşetmiş olduğunu bilmekte fayda var; üstelik, bazen kendisine durumu anladığını anlamasına muavenet etmekte iyi bir şeydir. Galibiyet emelinde mağlubiyet taslayana dikkat etmekte hikmet var.


      216)
      Niyetini ifade et, kendini açıkla. Bu, yanlız düşüncelerinin berraklığına değil, aynı zamanda senin canlılığınada bağlıdır. 
      Bazısına, telakki kolay gelir, ama emeği zahmetlidir, zira açık ve seçik olmadıkça, aklın çocukları, yani düşünceler ve yargılar, dünyaya çıkamaz. Çoğu kişinin yeteneği adeta bir gemi gibidir, koskoca bir ağıza ufacık bir boğaz yerleştirilmiştir. Diğerleri ise, düşüncede fakir ama dilde zengindir; yani, az düşünür ama çok konuşurlar. İki yüce hediyelerden birisi, iradede azimdir, ikincisi ise mevcut bir düşünceyi ifade edebilmektir. Aklın kabul edebileceği alkışlanır: buna rağmen, ayırt edilemez olan bir düşünce, çoğu kez anlaşılmadığından dolayı hürmet edilir, bazen kabalıktan kaçınma uğruna, belirsizlik müsait bir tutum halini alabilir; ama, sorarım, belirli bir düşünce ile bağlantı kuramayan bir kişinin söylemekte olduğu şeyler, dinleyicileri arasında nasıl anlaşılacaktır? Berrak düşünce aktarmakta hikmet hususiyeti var. 


      217)
      Günlük hayatta Daimi Sevda ve Daimi Nefret masaldır.  Zira dünyada, hiçbirisi ebedi nitelikte değildir. Bugünün dostlarını yarının olası en kötü düşmanlarıymış gibi düşün. Bu hakikat, gerçek hayatta her zaman mümkün olduğu için, önceden alacağın tedbir, ihtiyat siperinde her an hazır bulunsun. Dostluğundan isyan edenlerin, seninle savaşta kullanacakları silahları, ellerine yerleştirme. Öte yanda, düşmanlarına barış kapısını hep açık tut, zira aynı zamanda, bu bir cömertlik kapısı anlamında ise, her şey biraz daha emniyetli ve sağlam demektir. Çok uzun bir geçmişte kalan herhangi bir intikam, bazen bugünün azabıdır; böylece, yaptığımız kötülüğün zevki, artık acıya dönmüştür. Sevda ve nefreti daimi mütemadi değil, daimi ihtimal dahilinde görmekte hikmet var. 


      218)
      İnat ve dik kafalılık dürtüsünden kaynaklanan ile değil, hep Bilgi güdüsünden gelen ile harekete geç. Tüm inatçılık, doğru dürüst bir şey başaramayan aşırı duygunun torunudur, akılda normalden fazla büyüyüp gereksiz çoğalan şeylerden ileri gelir, bazen kabız bazen ishal halindedir, ve genellikle normalden yoksundur. Öyle insanlar var ki, herşeyi savaşa döndürürler; bunların takımı münasebete karşı hakiki bir eşkiya takımıdır. Yaptıkları her girişim zafer ile sonuçlanmalıdır; barış vaktinde ne yapacaklarını bilemezler. Devlet iktidarında veya güç mevkiinde, resmi yahut serbest, bir yerde hüküm sürdüklerinde, bu tür insan çeşidi mahvedicidir. Zira, memleketlerini isyana sürüklerken, vatandaşlarına evlatları gibi bakacaklarına, onları kendilerine düşman ederler. Herşeyde gengüdüm, yani strateji vasıtası ile, başarı kazanma çabasındadırlar, ve bu hali, ustalıklarının en pişkin meyvesi sanırlar. Ama diğerleri, ters huylarını fark ettiklerinde, hepsi isyana kalkar ve onun hayali planlarını nasıl altüst edebileceklerini öğrenirler.  Böylece, bu tip kişiler, hiçbir şeyde başarı kazanamaz, yerine sıkıntıya sıkıntı ekler, her girişimde hüsrana uğrarlar. Kafaları dönmüş ve azmıştır, şımarık kalpleri ise ahlâksız ve çürüktür. Bu gaddar kimselerle, onlardan kaçmaktan başka bir şey yapılamaz, zira mütekabil-ül-kadem (Antipot: Karşılıklı ayaktan) tipi vahşet çeşitlerine katlanmak, onların tiksindiriciliğine katlanmaktan daha kolaydır. Bilgi güdüsünde hikmet var.


      219)
      Diğerlerinde ikiyüzlü bir kişilik algısı bırakma. Bu çeşit insanlardan kurtulmak artık mümkün olmayabilir, ama bu vasıfla tanınmak iyi bir şey değildir. 'Kurnaz ve aldanmaz biridir' denileceğine, daha ziyade 'sağgörülü bir kimsedir' itibarı kazanmalı. Zira, herkes samimi bir kişiden hoşlanır, ama herkes samimiyeti ilişkilerine aktaramaz. Gerçi, ne samimiyet saflığa ve sıradanlığa ne de zekâ kurnazlığa ve şeytanlığa dönüp yozlaşmamalı. Kurnazlık ve yaramazlığından korkulacağına, akıllı olduğun için saygı görmen daha uygundur; gerçi açık-kalpli bir kişi epey sevilebilir, ama tez aldatılır. Buna göre, yüksek sanat sahibine düşen vazife, hile üzerine ne düşündüklerini açıklayabilmektir. En iyi devirlerde safiyet neşvünema bulmuştur, ama diğerlerinde çoğunlukla kurnazlık zirveye çıkmıştır. Ne yapması gerektiğini iyi bilen bir insan olduğunu kanıtlayan - güzel bir itibar izlenimi bırakmak, hem şeref verici hem de itimat uyandırıcıdır; buna karşı, riyakâr bir kişilik intibaı bırakmak ve öyle tanınmak, hem aldatıcı bir kimse olduğuna dair nam, hem de itimatsız bir insan olduğuna dair şüphe uyandırıcıdır. İkiyüzlü bir kişilikte hikmet noksan olduğu için itibarsızlık var.


      220)
      Eğer kendini Aslan derisinden yapılmış bir giysiye sığdıramazsan, Tilki derisinden yapılanı kullan. Günü gününe uydurmak, zaman vadesine önderlik etmektir. İstediğini elde edebilen bir kimse, itibarını katiyen kaybetmeyen bir kimse gibidir. Kurnazlık kudrete karşı başaramaz, zira kuvveti yetmez. Ya biri ya öteki, seç, beğen al: Ya dürüstlük ve yiğitlik anayolu, ya da dolambaçlı kurnazlık kör sokağı! Marifet ve ustalık, güç haddine karşı epey başarı kazanmıştır; dirayetli bir kurnazlık ise, cesarete karşı, ondan daha fazla galibiyet alabilmiştir. Ters bir şeyi dürüstlükle düzeltemediğinde, artık onu biraz da olsa hor görme vakti gelmiştir. Duruma göre, arifliğini muhafaza edebilmek için, hangi kudret kılığına geçmen gerektiğini bilmekte hikmet var.

       
      221)
      Kendini ve diğerlerini utandırabilecek bir nitelik taşıyan hadise fırsatlarına el atma. Bazı kişiler kendilerinin ve diğer kişilerin terbiyelerine hep engel olur. Her zaman bir aptallık noktasında dönüp dururlar; karşılaşıp tanışmak zor değildir, ama onlardan rahatsız olmadan ayrılmak, epey zordur. Günde yüz çeşit can sıkıntısı ve usantı adama vız gelir. Tabiyatları her zaman onları yanlış yola gönderir, zira herkese ters düşer ve her bir şeyde tam aksini iddia ederler. Yargı külahlarının yanlış tarafını öne koyarak herkesi kınanmaya mahkum edilmiş sayarlar. Gerçi, bu iyiliksever olmayan ve herkese dair kötü konuşanlar sayesinde, diğerlerinin o çevreye karşı vermeleri gereken sabır ve sağgörü sınavı ortaya çıkar. Edebe aykırı kalan geniş hareket alanında birçok gaddar ve hilkat garibesi var. 


      222)
      Sağgörünün ispatı, ilerisi için ihtiyat hakkını yedekte muhafaza etmektir. Dil vahşi bir hayvandır; bir bırakıldımı bir daha yakalayıp zincirlemek zordur. Ruhun nabız atışı olduğundan, arife onun sıhhatini muayene ve teşhis etme fırsatını sağlar. Bu nabız atışı sayesinde, dikkatli bir gözlemci, yüreğin her hareketini hisseder. En kötüsü, en çok ihtiyat hakkını yedekte bulundurması gereken birinin, bunun en azını biriktirmesidir. Gerçek hikmet sahibi bir kimse, kendini ayıplardan ve kaygılardan kurtarır: böylece, kendine hakikaten hakim olduğunu gösterir. Dikkat ve umursamayla bilgi yolunda gider; başında, adeta hem önde hem arkada, aynı yüzün “tarafsızlık” belirtisi görülür; “İhtiyatlılıkta” ise, yüz gözü açık, uyanık ve her an tetikte duran mert bir er gibidir. Keşke, istihza ve kusur bulan bir kimsenin iki gözü, göğsüne pencere olacağına, ellerine konsaydı, gerçekten daha iyi bir yere yerleştirilmiş olacaktı. “Ağzından çıkanı, kulağın duysun” deyimi, boşuna söylenmemiştir, çünkü bu sözde daimi hikmet uyarısı var.


      223)
      Dışmerkezli, yani sahte tavırlı ve umarsamaz bir kişilik geliştirme. Birçoğumuzda, bizi eksantrik - yani ayrıksı hareketlere sürükleyen dikkate değer ve şahsiyetimize özgü bazı nitelikler bulunabilir. Bunlar pekâlâ farklılıklardan daha ziyade, kusurlardır. Bazısı tiksindirici ve kovucu olan dış davranışlarıyla, diğerleri ise yegâne çirkinlikleriyle tanınır. Bu tür ayrıksılık, çok basit bir şekilde, ama adeta berbat bir tekillik gösterge markası taşır, yani gayet orijinal ve şahısa aitmiş gibi ortaya çıkar; neticede, ya istihza ya da kötü niyete sebebiyet verir. Ekseni merkezden kaçık bir kişilikte, yani eksantrik bir insanda, hikmet noksandır ve bunda hayati hata var. 


      224)
      Nasıl olursa olsun, nerden gelirse gelsin, katiyen bir şeyin tabiyatına zıt bir tarzda gitme. Herşeyin hem düzgün hem de biçimsiz bir tarafı vardır. En iyi silah keskin tarafına el atıldığında, elini keser.  Ama düşmanın mızrağı, sapından tutulduğunda, korunma ve himayenin en iyi şeklini oluşturabilir. Faydalarını bilene birçok şey, acıya sebep olacağına, yerine zevk verir. Herşeyin yararlı, yararsız ve zararlı tarafı bulunur; akıllılık ve kurnazlık yararlı tarafı keşfetmekten geçer. Bakıldığında, aynı şey başka bir ışık altında gayet değişik görünür; onun için, en iyi tarafına bak, yani iyisini ve sevabını, kötüsüyle ve günahıyla asla değiş tokuş etme. İşte böyledir ki, çoğu kişi herşeyde ya neşeye kavuşur, ya da kedere kurban olur. Bu mütalâa, her zaman ve her yerde, genellikle ağır hayat şartlarında, yani küskün bir kısmete karşı, çok önemli bir savunma tavsiyesidir ve bunda muazzam bir hikmet var. 


      225)
      Sende bulunan en büyük Hatanın ne olduğunu bilmen lazım. Liyakatinin eş ağırlığına en çok dikkati çeken şeyi, kendi içinde bulundurmayan bir insan yoktur: bu, daima hevesli bir istek ile beslenirse, büyüdüğünde zalimlik olabilir. Ona karşı savaşmaya başla. Sağgörüyü müttefiğin olarak işbaşına çağır. İlk yapman gereken şey, umuma hitap eden bir beyanat vermendir. Zira şer, bir defa öğrenildimi, çok geçmeden fethedilir; özellikle, hastalığına maruz kalan bir insan, durumu bir seyircinin ışığında gördüğünde - kurtuluş kesindir. Benliğine sahip olabilmen için kendini bilmen gerekir.  En büyük kusurun geriye kalan kısmı, teslim olduktan sonra, çabucak biter. Mecazi desek, şuur adeta bir deniz gibidir, sen ise onda yüzen bir gemi; yani, daima dalgaları aşarak, kendi derinliklerini Kaptan-ı Derya gibi öğrenmekte hikmet var.


    • 226)
      Nezaketli ve yardımsever ol, ama dikkatli bir tarzda. Çoğu kişi, kendilerine özgün olmaksızın, genellikle mesuliyet icabı konuşur ve ona göre harekete geçer. İnsanı kötüye ikna etmek kolaydır, çünkü bazısı inanılmaz bir şekilde harika zannettikleri için, kötülük onlara mucize niteliğinde bir basitlik müjdeler. Bizde en iyi olan vasıf diğer kişilerin fikrine bağlı.  Bazısı, doğruluk onların tarafında oldukça, durumdan memnundur. Ama, bu yeterli değil, zira kudret tarafından muavenete ihtiyacı var. Çoğu kez, insanı minnettarlığından ileri gelen bir mesuliyete zorlamanın fiyatı ucuz ama faydası çoktur. Kelimelerin sayesinde ameller satın alınabilir. Bu dünyanın her kişiye inşa edilen şu yüce evinde, senede bir gün bile olsa, hiç lâzım olmayacak kadar, esrarengiz ve saklı duran herhangi bir odası yoktur. Gerçi, olsaydı, kıymeti ne kadar az olursa olsun, aranacaktı. Herhangi bir mevzu üzerinde, herkes kendi duygu ve hislerine uygun bir şekilde konuşur. İhtiyatlı minnettarlıkta hikmet var.


      227)
      İlk İzlenimlerin Kölesi olma! Bazısı daha ilk aşamada duydukları beyanatın izahıyla evlenir: tüm diğerleri onların odalık cariyesi gibi yaşamaya mecbur kalır. Ama, bir yalanın süratli bacakları mevcut olduğu için, gerçek ve doğruluk onların arasında, geçici ve kiralık bile olsa, belli bir mesken tutamaz. Sahte ve yapmacık oldukça, irademizi ilk amaçla, aklımızı ise ilk öneriyle katiyen tatmin etmemeliyiz. İyi ya da kötü, çoğu kişi şıranın kokusunu taze tutan yeni bir fıçı gibidir. Kafadan kontak kötü bir kişi, saf insanın aklını çalmak için acele eder; eğer sahtekârlığı anlaşılırsa, durum mahvedici bir hale gelebilir, zira o zaman, hile dolu bir fesata imkân çıkar. Onun için, her zaman bir ikinci oturuma yer ver. Büyük İskender, her zaman bir kulağını bir öteki tarafa ayırırmış. Haberin ikinci hatta üçüncü yayınını bekle. İzlenimlerinin kölesi olmak yeteneğinde bir noksanlık var demektir, ve duygularının kölesi olmaktan hiç de uzak değildir. İzlenimlerine Köle olmamakta hikmet var.


      228)
      Sakın rezalet taciri, yani dedikoducu bir kimse olma. Dahası, sakın öyle tanınma, zira bu iftiracı demektir. Diğerlerinin maliyetine espriler yapma, yapmak kolaydır ama belli ki kötü niyetlidir ve nefret uyandırır. Herkes bu tür insana karşı kin besler ve hakkında kötü konuşur; onların sayısı yüksek, ama bu adam tek başına bir kişi olduğu için, yenilgiye uğraması hemen hemen kesindir - üstelik kimseyi aksine ikna edemez. Kötülük, katiyen bize zevk vermemeli, onun için asla asal düşünce güdümüz haline gelmemeli. Aleyhtar ve küçük düşürücü insan, arkandan dedikodu yapar. Şansına, yüksek bir zat onunla irtibat kurmuş ise, istihzalarından zevk aldığından değil, muhtemelen belki onda gördüğü bir anlayış ve saygı seviyesinden ileri gelebilir. Diğerleri hakkında kötü konuşan bir kimse, kendine dair mutlaka daha kötüsünü işitecektir.  Dedikoduculukta hikmet noksan, ama epey gaflet var.


      229)
      Hayat planını akıllıca tasarla. Sağgörülü ve öngörülü bir şekilde olsun, şansına bırakılmış bir vaziyette olmasın. Aynen hansız geçen uzun bir yolculuk gibi, eğlencesiz bir ömür usandırıcıdır: ancak çeşitli bilgi pek çok ve çeşitli zevke neden olur. Muhterem bir yaşamın ilk yolculuk günü ölülerle sohbet ederek geçmeli: bilgi edinmek ve kendimizi daha iyi öğrenmek için yaşamaktayız: bundan dolayı, hakiki kitaplar bizi doğru ve dürüst bir insan haline getirir. İkinci gün canlılarla tüketilmeli, yani dünyanın tüm iyilik ve güzelliklerini görerek ve önemseyerek. Herşey tek bir memlekette mevcut imiş gibi keşfedilmemeli. Allah, bize gönderdiği hediyeleri çok iyi dağıtmış, bazen en değerli başlığı en çirkinimize bağışlamıştır.  Üçüncü gün tamamen kendi şahsımıza aittir. Son müjde şudur: mutluluk, saadet, nimet, refah, uygunluk, etkileyici ifade veya uslup; bu, filozof, yani felsefeci olmaktır. Hayatını bilgeler, hatta peygamberler gibi tasarlamakta hikmet var.


      230)
      Gözlerini erkenden aç. Ne gören gözlerin hepsi açık, ne de bakan gözlerin hepsi gören. Bir şeye gecinden uğramak, çareden daha ziyade bir sorundur. Bazısı, artık görülecek bir şey olmadığında, ancak o zaman görmeye başlar. Daha kendilerine gelmeden evvel, evlerini kulaklarının üstüne çekerler. İrade kudreti olmayanlara algı sağlamak zordur; ama duyumsamadan aciz olanlara gayret vermek ondan daha zordur. Etraflarını çeviren kişiler onlarla körebe oynarken, her taraftan kıçlarına tekme yağar. İşitme zorluğu çektikleri için ise, gözlerini açıp olan biteni göremezler. Öyle vurdumduymaz kimseler var ki, çoğu kez kendi mevcudiyetlerini tehlikeye sokacak bir imkânı, teşvik bile ederler.  Yazık, binicisi kör olan genç bir küheylan umutsuz kalacak ve olgunluk çağına şıkça erişemeyecek. Erken yat, erken kalk, zira kendi güneşinin yükselişiyle yaşamanda hikmet var.


      231)
      İşlerini yarım yamalak bırakıp, biçimsiz gösterme. Bir iş tamamlandığında zevk vericidir. Tüm ilk başlangıç çeşitleri biçimsizdir, ve bu arıza tasavvura saplanır. Hatıramızda tekranlandığında, kusurlu görünen bir şey, tamamlansada, yine huzurumuzu bozar. Büyük lokmayı bir yudumda yutmak yargımızın değişik bölümlerini rahatsız edebilir, ama tadına doyum olmaz. Bir şey herşey oluncaya dek, hiçbirşeydir; varoluş sürecinde ilerlediğinde bile, yine hiçbirşeydir. En lezzetli yemekleri hazırlanırken gördüğümüzde, iştah verecekleri yerde, bizi iğrendirirler. Büyük üstadlar eserlerini tohum döneminde teşhir etmekten sakınmalıdır. Tabiat Ana, onlara ders olsun; çünkü o, ancak görülmeye uygun olduğu vakit, çocuğu aydınlıkla tanıştırır. Her hikmetin uygun bir zamanı var.



      232)
      Sende birazda tüccar hüneri bulunsun. Hayat tamamen düşünce alanında kalmamalı, büyük kısmına aynı miktarda amelde katılmalı. Çok akıllı insanlar genellikle kolaylıkla kandırılır; sıradan olmayanlarını iyice bildikleri halde, hayatın umumi günlük işlerine pek akıl erdiremezler, gerçi bunlar, onlara epey lâzım olan şeylerdir. Yüksek şeyleri önemsediklerinden dolayı, gözlerinin önünde durana vakit kalmaz. Herkesin iyice bildiği en basit şeyler onlara yabancı geldiğinde, gafil kalabalık tarafından küçümsenirler. Onun için, sağgörülü bir kimsede tüccara ait bazı yetenekler biriktirilmelidir. Böylece, hem aldatılmak hem de gülünç duruma düşürülmek önlenebilir. Hayatta en yükseği olmadığı halde, en zorunlusu olduğundan, günlük ortama ayarlı bir kişi olmak gereklidir. Pratik olmadıktan sonra, bilgi neye yarar?  Bugünler, nasıl yaşanılması gerektiğini bilmenin hakiki bilgi olduğu sanılır.  Peki öyle midir acaba?  Tüccarın alışılagelmiş uyanıklığında gerçek ariflik noksan bulunabilir, ama kendine özgü ve iyi bir miktarda marifet ve hikmet var. 


      233)
      Zehir değilse, hürmetle sunulan lokmanın tadına nankörlük etme; çünkü, lezzet vereceğine, yerine seni rahatsız eder. Bazısı minnettar olacağım derken, insanı darıltır. Zira, ağız tadının çeşitleriyle alâkası kısıtlıdır. Birine iltifat sayılan, bir ötekine kusur veya saldırı sanılabilir; yani, adama yardımcı olayım derken, bu ona hakaret ediyormuş gibi algılanabilir. İnsanı darıltmanın fiyatı, onu sevindirmekten çok daha fazladır: çünkü, keyfiyeti yönlendiren pusulayı kaybedersen, neticede diğerinin hem istidadını hem de kıvancını kaybetmiş olursun. Bir diğerinin nelerden zevk aldığını bilmeyen bir kimse, onu nasıl hoşnut edeceğini bilemez. Bu sebepten, birini övüyorum derken, esasında ona hakaret eder; sonunda, tam hak ettiği gibi, yüksek bir sesle azarlanır. Daha başka kişiler ise, sohbet vasıtasıyla meftun etmeyi amaç edinir, ama gevezeliklerinden dolayı, sadece diğerlerine can sıkıntisı vermeyi başarabilirler. Teklif edilen hikmet lokmasının tadını almakta marifet var. 


      234)
      Onunki sana vaat edilmediyse, katiyen haysiyetini başka birine emanet etme. Öyle bir uygulamada bulun ki, ketumiyet müşterek bir avantaj, ama ifşa her iki tarafa tehlikeli bir hale gelsin. Şeref mevzubahis olduğunda, ancak sana sözlü biriyle harekete geçmelisin; böylece, sen de olanı korumak uğruna, her biriniz bir diğerinin onurunu muhafaza etmelisiniz. Kendi onurunu başka birine katiyen emanet etme, ama ettiysen, ihtiyat sağgörüyü aşsın ve geride bıraksın. Dikkat et ki, tehlikede ortak ve zararda müşterek kalınacak bir zihniyet gerekçesi kafaya iyice yerleşsin. Böylece, bu dost, davada taht tanıklığına katiyen geçemez. Şeref tek taraflı değil, müşterek bir emanettir; ancak, verilen sözü sonuna kadar tutmakta ariflik hikmeti var. 


      235)
      Nasıl soru sorup, talep, rica ve davet etmen gerektiğini öğren. Bazısına bundan daha kolayı, ama bazısına bundan daha zoru yoktur. Zira, öyle insan var ki, katiyen reddetmez: onlara karşı ustalığa ve marifete ihtiyaç olmaz. Gelgelelim, diğerlerinin ağzından düşen ilk kelime “Hayır’dır”; ve bu gibi insanlara karşı en lütufkâr bir anda yüksek bir sanat hüneri lâzım gelir. Ancak kurnazlıkları müracaat edenin hünerini hiç beklemediği bir vakit; yani, hoş bir ruh durumunda olduklarında; dahası, can ve beden öğünü ile adeta tazelik kazandıkları bir fırsatta; işte o zaman, onlara bir sürpriz aracıyla yaklaş. Çünkü, neşeli günler lütuf ve insaf günleridir; neşe, insanın içindeki derin kaynaklardan taşınan, dışarıya doğru, yani kâinata dökülen bir şerbet gibidir. Birinci rica kabul edilmediyse, ikincisine hacet yok, zira ilerde bu itiraz nedenine bir çare bulunabilir. Ama bu iş, kederli bir günün ardından olmaz. Adam kötü huylu bir kimse değilse, minnetine üzüntülü bir günden önce başvurduğunda, daha olumlu bir karşılık alabilmen mümkündür. Vaktinde, akıllı bir tarzda önemli sorular sormanın marifeti var.


      236)
      Minneti önceden tasarla, Ödül olarak sana geri dönsün. Buna mahirâne bir politika taslağı denilebilir. Yani, hak edilmeden evvel, lütufta bulunup cömertlik yapmak, minnetkâr bir insan olduğunun ispatıdır. Böylece, önceden bahşedilen cömertliğin iki büyük avantajı görülür: istenildiğinde derhal verilen bir hediye, alıcıyı minnete dosdoğru ve fazlasıyla mecbur eder; ve aynı hediye, sonradan sadece Ödenmesi gereken bir borç ödülü gibi kalacağına, daha önceden zaten her iki tarafta mesuliyet halini almıştır. Bu, yükümlülükleri dönüştürmenin pek göze çarpmayan araçlarından biridir; çünkü, üst bir kişiyi ödül vermeye zorunlu kılan durum, minnet almakta olan kişiyi, minnet vermekte olan biriyle, minnetin müşterek tatmini için, adeta değiş tokuş etmiştir. Ama bu, yanlız mesuliyet duygusu kuvvetli olan kişiler arasında mümkündür. Zira, sıradan kademelerde önceden ödenen ücret, genellikle mahmuz yerine, matkap niteliğinde algılanır. Minnet verip almakta marifet var.


      237) 
      Senden üstün amirlerin sırlarını açıklama ve kimseyle paylaşma. Elma ve armut bolluğundan herkese bir pay çıkardım sanırsın, ama esasında yanlız kabuklarından belki bir hisse koparırsın. Hayatta dert ortağı veya sırdaş niteliği taşımış olan bir sürü kişi neticede harap olmuştur: böyle biri, banılacak ekmek lokması, yani çatal gibi kullanılır; sonrasında, aynı şekilde yenilip yutulma tehlikesiyle karşılaşır. Hükümdarın biriyle sır paylaşmak lütuf değil, sadece iç rahatlamasını icab eden bir avuntudur - birçoğu, akabinde çirkinliğini hatırlatan aynayı kırmıştır. Bizi kendi asıl halimizde gören bir kimseyi sıkça görmekten pek hoşlanmayız; aynı tarzda, şansına bizi inayetsiz bir ortamda yakalayanı, artık atıfet aydınlığında seyretmek zor olur. Kimse bize haddinden fazla borçlu olmamalı, hele hele büyüklerden bir kişi - gerçi böyle birine karşı, bizim ona yaptığımız iyilikler, onun bize yaptıklarından daha çok olmalıdır. Dostlarımızın itimadına bırakılan gizemler özellikle tehlikelidir.  Kendi sırrını bir başkasına bildiren bir kişi, kendisini onun kölesi yapmıştır. Bu, bir hükümdar için tahammül edilemez bir vaziyettir, ve kalıcı bir şekilde katiyen daimi kalmaz. Bu kişi, kaybetmiş olduğu hürriyeti tekrar ele geçirmeyi arzulayacak, ve kazanmak amacında, doğruluk ve aklıselim dahil, herşeyi altüst edecektir. Bundan dolayı, ne sana verilen sırları gün ışığına çıkar, ne de onları sana söylemek isteyene hevesle kulak ver. Sırda ve ketumiyet icabında, hayati dikkat ve marifet hikmeti var.


      238)
      Kendi şahsi kusurunu ve sana ne gerekli olduğunu öğren. Eğer benliklerinde birşey noksan olmasaydı, birçok kişi mühim bir şahsiyete sahip olabilirdi, zira ondan aciz kaldıklarından dolayı, pekâlâ denilen şahsi yükseklik mertebesine erişemezler. Bazısı, sadece bir şeyde en iyisi olsaydı, hayatında dikkate değer çok daha iyi bir durumda olabilirdi. Özellikle, böyle bir kişi yüksek bir mevkide yer alıyorsa, belki kendisini pek ciddiye almadığı için, en güçlü yeteneklerine yeterli önemi vermemiş olabilir. Örneğin bazısında, neşeli bir tabiat durumu noksandır ve çok geçmeden yanındakiler bu eksikliğin farkına varır. Dahası, bazı kimsede çeki düzen verme kabiliyeti adeta yoktur, diğerlerinde ılımlılık vasfı gelişmemiştir. Bütün bu ihtimallerde, dikkatli bir insan, alışkanlığı adet edinip, onun tabiat hükmüne geçen bir şey haline getirmelidir. Kusurlarını iyice öğren, bunda arızalarını tamir etme fırsatı, ihtimali ve marifet hikmeti var.


      239)
      Sakın tatmin edilmesi güç bir Eleştirici olma. Anlayışlı ve mantıklı olmak daha mühim. Gerekenden daha çok bilgi sahipliği, silâhlarını köreltir. Zira, haddinden fazla inceltilen bir ok, genellikle ya yamulur ya da kırılır. Sağduyu, akla uygun gerçekler cetvelinde, doğrunun en sağlamıdır. Bilmek iyi ama vesveselik kötüdür. Bir yorumun fazlasıyla uzunu, münakaşaya sebebiyet verir. Mevzuda gayesizce dönüp dolaşmayan sıhhatli bir hissiselim yeteneği, çok daha iyi bir insanlık halidir, ve bunda hem marifet hem de hikmet var.  


      240)
      Hatadan faydalan. Arif bir kişi bile, bazen bu iskambil kağıdını oynamaya mecbur olur. Bazen en büyük irfan, bilge olduğunu ilân etmemekten geçer. Akılsızca davranmaya gerek yok, önemli olan sadece bilgisizlik taslamaktır. Gerçi, enayi maskaralar arasında akıllı geçinmek, oysa bilgeler arasında enayilik hatasına sebep vermek, neticede istifadeli bir şey değildir. Yani, her biriyle onlara özgü bir dilde konuş. Zira, hatayı taklit eden değil, o hatadan ıstırap çeken kimse enayi sayılır. Kurnazlık zirveye çıktığında, hakiki enayilik, taklit edilende değil, safça yapılan hatada barınır. İyice sevilmek için, en basit bir hayvanın kılığına girmelidir. Bilinen bir yanlışlıktan alınan derste marifet hikmeti var.


      241)
      Şaka yoluyla alay edilmeye tahammül et, fakat uygulamasına geçme. Birincisinde kibarlık göstermiş olursun, ama ikincisinde ayıba düşebelirsin. Hırlayan bir köpek gibi temsili şakalaşmak, bizim hayvansal tarafımızdan bir şeyler ifade eder, ve belki daha başka şeyleri işaretler. Cüretkâr ve gürültülü bir alay, çok lezzetli olabilir: buna tahammül etmek, güçlü bir kişi olduğunun ispatıdır. Gerçi sıkıldığını sezdirirsen, herkesin canı sıkılır. En iyisi bırak gitsin; bu, kafana sığan bir şapkayı takmamak gibidir. Şaka, çok ciddi meselelere sebep olmuştur. Dolayısıyla, vakit ve halin icabına göre, dikkatli olmayı gerektirir. Şakaya başlamadan evvel, şaka etmekte olduğun kişinin, buna ne kadar tahammül edip edemeyeceğini çok iyi bilmen elzemdir. Ders verici ve eğlendirici şakada hikmet var.


      242)
      Avantajlarını daima itiştir. Bazısı bütün kuvvetini işin başlangıcında sarfeder ve böylece amacını nihai başarıya taşıyamaz. Keşfeden bir kişi olabilir, ama icra alanında sıfır niteliğindedir. İşte bu aldatıcı hayalet tipleri, katiyen şöhrete sahip olamaz, çünkü hiçbir oyunun sonuna kadar ayakta duramazlar. Bu gibilere, herşey belli bir durakta son bulur, ve sebebi sabırsızlıktır. Sabırlı bir kişi herşeyi sonuna kadar dikkatle takip eder; sabırsızın ise, daha başlangıçta işi bitmiştir - gerçi galibiyet peşinde epey ter döktmesine rağmen, adeta bununla yetinir ve maç neticesinde galibiyet golünü atamaz. Sabırsızlar böyledir, galibiyet yeteneğine sahip olduklarını kanıtlar, ama galibiyeti elde edemezler. Esasında, kanıtlamakta oldukları, ya yeteneksiz oldukları ya da dengelerinin dengesiz olduğu, yani sabit ve muhkem olmadığıdır. Eğer teşebbüs edilen güzel bir şey ise, neden onun sonuna varmamalı? Eğer kötü ise, neden üstlenilsin?  Ne derler?... "Ava giden avlamalı!" Yoksa, akıllıysan, hiç olmazsa başka birinin avını ürkütmemeye çalış. Avantajlarını baştan sona kadar gereken galibiyet neticesine eriştirmekte hikmet var. 


      243)
      Haddinden fazla bir şekilde, savaş aleyhtarı sayılan, beyaz bir güvercin benzetmesine maruz kalma. Yılanın kurnazlığı ile kumrunun dürüstlüğü, vaziyet icabı, sırayla değiş tokuş edilmeli. Dürüst bir kişiyi aldatmaktan daha kolay bir iş yoktur. Ama, yalan söylemeyen ve hile yapmayan bir kişide, yüksek seviyede şahsi itimat bulunur. Zira, aldatılmanın sebebi her zaman aptallıktan ileri gelmez, bütünüyle iyilik safhasından doğabilir. Gerçi, incinmekten korunma gayesinde iki tür insan çeşidine lüzum var, keza: maliyetini kendi tecrübelerinden alanlar, ve diğerlerine maliyet olduğunu gördüklerinde bundan ders çıkaranlar. Kurnazlığın kurduğu tuzaklar gibi, sağgörü de bir o kadar kendi şüphe haddini işbaşına geçirmelidir. Gerçi hiçbirisi iyice güçlenerek, daha başka birini rahatsız etmeye imkân vermemelidir. İblis yerine deha gibi, kendinde güvercin ile yılanı birleştir, bunda hikmet var. 


      244)
      Minnet ve Mesuliyet duygusu uyandır. Bazısı aldıkları cömertliği, vermekte oldukları lütufa dönüştürürler; görünüşte olsun veya başkalarına teşvik ettikleri intibada olsun, esasında onlara lütuf edilirken, diğerlerinde adeta onlardan lütuf geliyormuş havasını estirirler. O kadar cin fikirli ve katiyen aldanmaz insanlar var ki, istemeden saygı görürler. Hatta, diğerlerinin alkışlarından kendilerine avantaj bile satın alırlar. Herşeyi epey marifetli bir şekilde idare eden bu gibi kişiler, herkese yardım ediyormuş gibi görünürken, onlardan kendilerine istifade payı gerçekleştirirler. Olağanüstü bir hünerle, minnet ve mesuliyet sırasını ters çevirip, yerini ya değiştirir yahutta kimin kime mecbur olduğuna dair kuşku uyandırırlar. En iyisini överek satın alır, teşhir ettikleri zevk aracıyla, pohpohlama ettikleri halde, diğerlerlerinde, kendilerine dair itibar izlenimi kaydederler. İltifat vasıtasıyla diğerlerini minnete borçlandırır, ödemeleri gerekenler tarafından, ödüllenirler. Böylece, sayelerinde 'minnetkâr olmak' ile 'yükümlü olmak' arasında meful değil, faal bir fiil çekiştirmesi hayata kavuşur, keza, gramerci yerine, daha üstün birer siyasetçi olduklarını ispat etmiş olurlar. Bu, çok gizemli 'su altından saman yürüten' deyimine uygun biçimde uygulanan, bir nevi ustalık numunesidir. Ama, durumun farkına varmak daha da büyük ustalıktır; ve, bu maskaralığın pazarlığına, kendi oyun şartlarına münasip tarzda misilleme yapmak, kendimize gelip, borçlandığımız minnetin ücretini ödetmektir. Minnet ve Mesuliyet duygusunda, Dürüstlük uğruna, hem marifet hem de hikmet var.


      245)
      Orijinal ve alışılmışın dışında kalan Görüşler üstün kabiliyeti işaretler. Bize hiçbir zaman aksini iddia etmeyen bir kişiye saygımız sınırlıdır, zira onun bizi sevdiğini değil, daha ziyade kendisine aşık olduğunu sanırız. Pahasını ödemen gerekeceği için, katiyen pohpohlama vasıtasıyla aldatılma vaziyetine düşme: yerine, bunu resmen ayıpla. Üstelik ve özellikle, iyi kimselerin kötü gördüğü kişiler hakkında, ikaz edildiğin için, bundan gurur duyabilirsin. Ama, işlerimizden herkesin hoşnut olması, bizi rahatsız etmelidir - zira bu, değerlerinin çok düşük olduğuna dair bir ipucu olabilir. Keza, mükemmeliyetin belirtisi en az sayıdadır. Üstün yetenek belirtisinde hikmet hediyesi var.


      246)
      Hak veya talepte ısrar edilmedikçe, ifasını teklif etme. İsteklerinde iddialı iseler, gerekli olandan daha fazlasını vermek bir nevi suç veya günah halini alabilir. Sırası gelmeden mazaret bahanesiyle kendini bir münasebetten alıkoymak, kendini itham etmek gibi algılanabilir. Sıhhatli durumda kan kusmak, kötü-niyete fırsat sağlar: Beklenmedik mazaret, uyuklamakta olan şüpheyi uyandırır. Yani, aklı başında bir kişi, bir başkasının kuşkulandığından haberdar olduğunu bildirmemelidir; çünkü bu durum, kabahat aramakla adeta eşdeğer bir incinmedir. İtimatsızlığı ve şüpheyi bertaraf etmenin en hayırlı yolu, daimi ve ananevi bir tarzda, hep dürüst kalan davranışımız aşikar olunca elde edilir, ve bunda hikmet var.


      247)
      Biraz daha öğren, ama biraz daha fazla çalış. Bazısı tam tersini iddia eder, yani ’Eğlence çalışmaktan daha iyidir’ der. Zamandan başka hiçbirşey bize ait değildir.  Hiçbirşeyi olmayan bir kimse bile, bu dünyada ona ayrılan kendi vaktine sahiptir. Lezzetli bir yaşamı mihaniki veya haddinden fazla önemli işler peşinde harcamak büyük bir talihsizliktir. Meşguliyet biriktirip kıskançlığa sebebiyet verme; yoksa, hayatını epey güçleştirirken, aklını tüketir, adeta başından defetmiş bir hale gelirsin. Bazısı aynı kuralı bilim alanında bile gerekli görür, ama bir kişi kendini muhasebe vasıtasıyla öğrenmeye çalışmadıkça, hakiki bir hayat süremez. Bu dünyada ruh ve beden tembelliğine vakit yok, zira hayat kısa, ama hem iş hem de bilim peşinde temkinli bir tarzda yürümekte hikmet saadeti var.


      248)
      En son söz alanla yola çıkma. Bazısı en son habere tapınır, ve böylece mantığa aykırı ifratlara kurban olur. Bunların arzu ve duyguları balmumuna benzer: üstüne son gelen kendi mührünü damgaladığında, önceki basım izlerini silip süpürür. Bu tür kişiler asla birşey kazanamaz, çünkü herşeyi az zaman içinde kaybederler. Herkes onları istedikleri gibi evirip çevirir, diledikleri renge boyarlar. Sırdaş olarak hiçbir faydaları olmaz; çünkü hayat boyu çocuk gibidirler. Bu tür duygu ve irade istikrarsızlığına borçlandıkları için, düşünce ve istençlerinde, kötürüm insanların safında yer alır, aldıkları yolda, bir taraftan öteki tarafa, sarhoş gibi, daima sallanır dururlar. Boşuna ’iyi dost kötü günde belli olur’ denmemiş. Zira, az sayıda olsada, öz ama hakiki dostlukta hikmet var.


      249)
      Hayatı bitmesi gereken ile başlama. Çoğu kişi, daha başlangıçtan hoşnut olmak ister, muhtemel sıkıntıyı nihayete iteler; ama, yer varsa, en önemlisi ilkinci olmalı, teferruat arka planda kalmalıdır. Diğerleri daha dövüşe girmeden evvel başarı arzular. Başkaları, önemi az olan şeyler üstünden derslerine başlar, onlara ün ve kazanç sağlayabilecek çalışmaları, hayatlarının en son devresine bırakır. Daha da başka kişiler ise, tam talih yüzlerine güldüğü vakit, yok olup gider. Bilim ve hayat alanında usul ve yöntem esastır. Başlanılması gerekeni başlangıçta, sonuçlanması gerekeni sonuca bırakmakta, arifliğin marifet ve tertip hikmeti var.


      250)
      Sohbet faslında mevzuyu ne zaman değiştirmen gerektiğini öğren. Rezalet mevzubahis olduğunda konuyu değiştir.  Zira, bazı kişiler arasında herşey tam aksine gider: onların 'hayır' dediği 'evet' anlamındadır, ve 'evet' dedikleri 'hayır' mahiyetindedir. Bir şeyi kötümsediklerinde, esasında bu en çok övülecek bir şeydir. Çünkü, kendi istediklerini diğerlerinde küçümserler. Bir şeyi övmek, mevzuya dair iyi bir şey söylemiş olmak değildir; zira bazı kişiye, iyi bir şeyi övmekten kaçınmak için, ona kötü sanılan şeyi övmek lâzım gelir, çünkü hiçbirşeyin kötü olmadığını zanneden birine, hiçbirşey iyi değildir. Ters karaktere sahip olan insanlar arasında, nasıl sohbet edilmesi gerektiğini bilmekte, ariflik marifet ve hikmeti var.


      251)
      İnsani araçları adeta ilâhi vasıtalar yokmuş gibi ruhen elverişli bir hale getir; oysa, ilâhi araçları, adeta insani vasıtalar yokmuş gibi dünyaya takdim et. Arif Üstadlara ait, aralarında iyice bilinen yaşam kuralı işte budur.  Detaylı bir ek yoruma ihtiyaç yok. Bu kuralı günlük hayata geçirmekte hikmet var.

        252)
        Ne tamamen kendine, ne de tamamen başka kişilere “ait” ol. Mal değilsin. Her ikiside gaddarlık yönetiminin en adi biçimleridir. Herşeyin senin için var olmasını arzulamak, herşeyin hepsine sahip olma arzusuna eşittir. Bu tür insanlar kimseye zırnık vermez, ayrıca mevki ve mertebe keyfiyetlerene, kendilerinden başka kimseyi lâyık görmezler. Başka kişilere nadir borçlanır, daima kendi şanslarına güvenirler, ama neticede koltuk değnekleri eninde sonunda kırılır. Bazen başkalarına ait olmak müsait ve uygundur, ki karşılığında onlar da bize ait olabilsin. Buna göre, devlet mevkiinde bulanan bir kişi hemen hemen adeta toplumun bir kölesi gibidir, değilse o mevki ve onun zahmeti neye yarar? Gerçi öte yanda, diğer kişiler tamamen başkaları için çabalayıp durur, ki bu bir hatadır, zira hep ifrada kaçar, onun için en talihsiz tutumlardan biri budur. Böylelerinin günü ve saati kendilerine ait değildir, ama diğer çoğunluğun aidatı ne kadar haddinden fazla onlara ait ise, işte o kadar hepsine köledirler. Bu izlenim bilim dalında da aynıdır, yani insan herşeyi diğerlerinin iyiliğine adar, ama kendine bir şey ayırmaz. Aklı başında bir insanın bildiği şudur: başka kişiler onu aradığında, esasında onu şahsen aramazlar, ama ondan gelebilecek bir menfaati, onun sayesinde elde etmekten hiç çekinmezler. Arif, cömertliğin haddini hududunu bilmeli, bunda hikmet var.


        253)
        Gereğindan fazla açıklamada bulunmaya lüzum yok. İnsanlar arasında çoğunluğun bildikleri şeylere saygıları az olur, ama gözle görmedikleri şeylere epey hürmet ederler. Değer kazanması için bazı şeylerin ücreti pahalı olmalı, zira anlaşılmayan bir şey ona esas kıymetinden çok daha fazla miktarda önemsenebilir. Kendini, anlaşma yapmakta olduğun kişiden çok daha akıllı ve sağgörülü göstermelisin, tabi eğer onda, sana dair iyi bir intiba bırakmak istiyorsan: ama, bunda ılımlı olmalısın ve ifrada katiyen kaçmamalısın. Aklı başında kimseler arasında genellikle aklıselimin ilgililere yol göstermesine rağmen, çoğunluk arasında ayrıntılı açıklama ve mevzunun detayı gereklidir. Ama herhangi bir kabahat sebebi bulmalarına fırsat verme: onları ne demek istediğinle meşgul et. Teklif edildiğinde, birçoğu nedenini bilmeden bile olsa, bir şeyi övmekten çekinmez. Bunun sebebi, bilinmeyene esrarengiz sandıkları için hürmet ederler, ve övüldüğünü duyduklarında, bu sefer övgüye değer sayıp hemen överler. Mevzubahis İzahı Ilımlamakta hikmet var. 


        254)
        Az da olsa, kötülüğe karşı kendinde katiyen nefret duygularına yer verme. Çünkü o duygular, yalnız gelmez: zincirleme, parça parça yanaşırlar, aynı talih ve kısmet gibi. Talih ve çile, genellikle kendi yoldaşlarını bulmak için vakit kaybetmez. Bundan dolayı, herkes şanssız birinden uzak durur, ama talihli biriyle hemen ilişkiye geçer. Tüm masumiyetine rağmen, güvercin bile en beyaz duvarı seçer. Talihsiz kişide, kendisi, sözleri, ve şansı dahil - herşey başarısızlığa uğrar. Onun için, uykudaysa, şanssızlığı katiyen uykusundan uyandırma. Ufak bir yanlıştan dolayı - ayağın kayabilir, ama ardından vahim bir yenilgiye uğrayabilirsin, ve takibinde nerede son bulacağını artık idrak edemezsin. Fakat, aynen saadetin mükemmel bir şey olmadığı gibi, şanssızlıkta, bütünen tam değildir. Sabır, yukarılardan gelene tek çare; sağgörü ise, aşağılarda durana en yegane devadır. Nefrete dalmamakta hikmet var.


        255)
        Biraz İyilik yap, ama sıkça olsun. İnsan haddinden fazla, yani iadesi imkânsız bir miktarda iyilik vermemeli. Çünkü çok veren - vermekte değildir, esasında iyiliğini satmaktadır! Ayrıca, minnettarlığı lağıma dökme; zira mutabıkın karşılığını imkânsız gördüğü vakit, seninle tüm ilişkilerine son verir. Bir kişiyi tamamen kaybetmemek için, ona taşıyabileceğinden fazla lütuf yükü yüklediğinde, artık gerekli minnet karşılığı veremeyeceğine ikna olduğu vakit, sana daimi borçlu kalacağına, geri çekilip düşman olmayı tercih edebilir. Heykel ona biçim veren heykeltıraşı her gün gözlerinin önünde görmeyi arzu etmez. Aynen, yardım gören kişi de, ona yardım eden biriyle durmadan  yüzleşmeye dayanamaz. İyilik yapmanın büyük bir inceliği, yani meselenin ince taraflarını kavrayabilme yeteneği var; masrafı az ama rağbeti çoktur; bundan dolayı, en fazla hürmete lâyık olan bir iyiliktir. Temkinli yapılan iyilikte hikmet var.


        256)
        Nezaketsizliğe karşı boş gitme, tam teçhizat silahlı git. Aynen: hıyanet, kalleşlik, vefasızlık, varsayım, cüret, küstahlık, ve diğer her tür şer çeşidine karşı - her an hazırlıklı ol! Dünyada bu tür kötülüklerin çok büyük bir miktarı mevcuttur; ama sağgörü, bunlarla karşılaştığımızda, nasıl kaçınmamız gerektiğine dair bize rehberlik eder. Her gün, tek sana ait olan bir voltaj aynasının önünde, gerekli savunma silâhlarıyla kendini iyice donat. İşte böyle, şer saldırılarını yerle bir edebilirsin. Durumun gerektirdiği ihtimale göre tedbir al; itibarın beklenmedik ve müstehcen bir tecavüze maruz kalmasın. Sağgörü ile silâhlanan bir insan, münasebetsizlik ve küstahlık tarafından esir alınamaz. İnsan ilişkilerinde gidilen yol her zaman zordur, çünkü bu yol hep itibarımızı sarsabilecek çukurlarla doludur. Bazen en iyisi, mesela Fatih Sultan Mehmet gibi (ve Atatürk gibi), akla uygun ama dolaşarak giden ve pek bilinmeyen bir yol almaktır. Bu gibi meselelerde, işin pek farkında olmadığını taslamakta epey fayda var. Nezaket yardım ettiğinde, kibarlık vasıtasıyla herşeyin lehimize dönmesi mümkündür; ve çoğu kez, zor ve imkânsız durumlardan sağ salim çıkmanın tek yolu budur. Günlük tutum ve davranışını, her ihtimale karşı hayırlı bir vesileyle ayarlamakta hikmet var, ariflik var, kurtuluş var.


        257)
        Dava meselesini katiyen kırılma noktasına getirme; zira sonuçta çarpışmadan seninde itibarın zararlı çıkabilir. Herkes, dost gibi değilse de, düşman gibi önemsenmeye değer bir kişidir. Bunların çok az bir sayısından iyilik bekleyebiliriz, ama onların arasında, şansına herhangi bir kişi tarafından, kötülüğe uğrama ihtimali çok yüksektir. Tüm göklerin adeta bir paşası gibi yaşayan kartal bile, bokböceğiyle münakaşa ettikten sonra, kurmakta olduğu yuvasında güvenli bir şekilde yaşamaktan, artık huzur duymaz. Saklanmakta olan gizli bir hasım, sana açıkça düşman kesilenin pençesini, husumet ateşini karıştırmak için kullanır, ve bu esnada, pusuda fırsatını kollar. Sana karşı kışkırtılan bir dost, en kötü bir düşmana döner. Bu gibi kişiler, bu vaziyette, diğerlerinin kusurlarıyla kendi zaafiyetlerini örtmeye çalışırlar. Herkes bir şey hakkında kendi görüp bildiğini konuşur, ama mevzubahis konu, kişiye ancak dilediği gibi görünür. Başlangıçta güya herkesi dillendirmekte olan bir şahıs, bizi ayıplarken, öngörümüzü noksan bulur; sonra ve en sonunda ise, kusurumuzun sabırsızlıktan kaynaklandığını öne sürerek, bize kabahat yüklemeye yeltenir; ama her an, ihtiyatsızlığımızdan durmadan şikayetçidir. Eğer dostlukta, ihlâl kaçınılamaz bir gedik gibi iyice açıldıysa, daha büyük bir öfke feveranına düşmeden evvel, dostluğun gevşemesi sayılarak, mazur görülsün.  Zira, bu durumda izlenecek en iyi yol, iyi bir 'geri çekilme' teşebbüsündedir. Dost hasımlaştığında, ricat etmekte, yani üstüne gideceğine, geri adım atmakta hikmet var. 


        258)
        Dertlerini paylaşacak birini arayıp bul. Böylece, her tür tehlikeyi göğüsleyebilmek ve her tür nefret yüküne katlanabilmek için, hiçbir zaman yanlız kalmayacaksın. Bazı kişiler, yüksek mevki icabı, bütünen gerek muvaffakiyet şerefiyle kutlanacak, gerekse mağlubiyet acısına katlanacaktır, ama bu ihtimalleri yanlız kendi omuzlarında daima taşıyacaklarını sanırlar. Gerçi bu vaziyette, onları ne teselli edecek ne de dertlerini paylaşacak bir kimse ortalıkta bulunur. Oysa, ne kader ne de ahali, tek başına iki kişiye karşı çıkmaya cüret edebilir. Dolayısıyla, akıllı ve kurnaz ama sahte bir hekim bile, deva bulamadığında, danışman adı altında birini arar; maksadı, sayesinde becerisizlik cesedini, kayıplara karıştırmakta yardımcı olmasıdır. Yani, sıkıntı ve ıstırabı biriyle paylaş; zira yalnız kalan garibanın üstüne, felaket iki misli ağırlığıyla yığılır. Dertlerine ortak olacak ve yükünü azaltacak, hakiki ve daimi bir hayat dostu bulmakta hikmet var.


        259)
        İncinme, kırılma ve dargınlığı önceden tahmin et ve bunları lehine, minnete çevir. Onlardan kaçınmak, aksine intikam almaktan daha iyi ve daha akıllıca yapılan bir seçenektir. Zira, rakibi sırdaşa döndürmek olağanüstü bir kurnazlık marifetinin ispatıdır. Dahası, bize saldırı yapma amacını güdenleri muhafız alayına dönüştürmek, artık bu tür hünerin zirvesine çıkmak gibidir. Nasıl minnet edilmesi gerektiğini bilmekte büyük bir olgunluk muaveneti uyanır. Zira, boşluğu minnettarlık ile dolduran bir kimse, dargınlığa fırsat vermez. İşte bu tutum, endişeleri lütuflara çevirmenin hakiki maharetidir. Kötü niyetten bile, güvenilir ilişkiler elde etmeye çalış - çünkü, denemesi zaten bedava olduğundan, kazanç ihtimali - daha önceki kayıbı yok edebilir. Minnet alışverişinde hikmet var.


        260)
        Ne biz bir kimseye, ne de bir kimse bize, tamamen 'ait' değildir. Önceden dedik ya, yani 'mal' değil, esasında canlı ve hür birer insanız. Ne akrabalarımız, ne dostluklarımız, ne de en yakın bağlantı ve ilişkilerimiz bu gerçeği aksine etkilemeye kâfidir. Birine tamamen itimat etmek, ona saygı duymaktan çok daha başkadır. En yakın samimiyetin ayrıcalıkları vardır, ki bunların haricinde dostluk kuralları bozuntuya uğrar. Dost her zaman bir tane de olsa, bir sır kendinde tutar, bakınız evlat bile babasından hep bir şey gizler. Birine açıklanan bir diğerinden saklı tutulur, yani birinde gizli kalması istenen bir diğerine açıklanmaz. Böylece, ilişkide bulunduğu kişileri ayırt ederek, insan hem herşeyi açığa vurabilir, hem de herşeyi sır gibi gizleyebilir. İnsana kimse 'tamamen' hükmedemez, bunu iyice anlamakta hikmet var. 


        261)
        Yaptığın bir Hatanın peşinden bir başkasına sürüklenme. Çoğu kişi, aptalca yaptıkları bir hatadan kendilerine mesuliyet çıkarır. Yanlış bir yola girdikleri halde, kudret ve kişiliklerini ispat ettiğini zannederek, bu yolda devam etmekte ısrar ederler. Hataya içten pişmanlık duyarken, dıştan mazur görürler. Hatalarının ilk döneminde dikkatsiz sayılırken, son döneminde enayi bir maskara sanısına talip olurlar. Ne iyice düşünülmemiş bir vaat, ne de yanlış fikre dayanan bir karar, esasen bir şeye mecbur edecek kadar geçerlidir. Buna rağmen, bazıları hata yolundan vazgeçemez, hatta daimi bir enayi maskara olmayı bile tercih ederler. Hatanın peşinde hata, ama telafisinde hikmet var.


        262)
        Unutmayı bilmelisin. Bu, marifetten daha ziyade, bir şans meselesidir. Bazen en çok hatırladığımız şeyleri unutmak, en iyisidir. Hafıza, en çok ihtiyacımız varken, bizi müşkül durumda terkeden, sadece bir itaatsizsizlik değil, aynı zamanda bir aptallıktır; çünkü, istenilmediği ve onu alâkadar etmeyen iş ve yerlere, daima burnunu sokar. Acı şeylere hareketlenir, ama hoşa giden şeyleri hatırlamakta ihmalkârdır. Çoğu kez, derdin bir tek yegane devası, sadece onu unutmaktır; ve unuttuklarımızın hepsine, unutmamız gereken deva mahiyetindedir. Bununla birlikte, güzel hafıza alışkanlığı geliştirilmeli, zira varlığımızı cennet veya cehenneme çevirmeye kabildir: fakat, mesut kişiler müstesna, çünkü onlar hep masumiyet ve basit mutluluklarından hoşnut bir vaziyette yaşarlar. Hatırlamakta olduğu gibi, unutmayı bilmekte de hikmet var. 


        263)
        Birçok şeyin tadına varmamak, iştah çeşitlerinin en iyisindendir. Bazısı bir diğerinde olanla daha fazla tatmin olur. Elde eden, ancak birinci günü tadına varabilir, ondan sonra bitene kadar diğerlerine ait olur. Diğer birinin malından iki kat zevk alan bir kişi, değişiklikten memnun, azalmasından veya bozulmasından hiçbir endişe duymaz. Böyle bir kişiye, şimdi tadına vardığından daha önceleri aciz olduğu için, bu malın herşeyi kendisinde olandan daha lezzetli gelir: yani, bir diğerinin kuyusundan çektiği su, ona adeta şerbet gibidir. Değerli bir şeyin sahibi olmak, kendi başına ondan zevk alabilmeyi engellemez: gerçi, alsanda versende, can sıkıntısının yükselmesine sebep olur. Diğerlerine ve diğerlerinden arakladığın şeyler hariç, bu yolda bunlardan başka hiçbirşey kazanamazsın; neticede hayatında dost yerine epey düşman edinirsin. İyi bir hayat iştahında, hayır, huzur ve hikmet var.



        264)
        Dikkatsiz Günlerin olmasın. Kader oyun oynamayı çok sever; bizi aniden habersiz yakalayabilmek için, daima fırsat biriktirir ve bir şans arar. Zekâmız, sağgörümüz, cesaretimiz, hatta yakışıklılık ve güzelliğimiz bile, her an muhakeme edilme ihtimaline hazırlıklı olmalıdır. Zira, itimadın dikkatsizliğine aldanılan bir gün, dolayısıyla itibarsızlığa yol açacaktır. En çok lâzım olduğu anda, umursama hep ipin ucunu bırakır. Zira, bizi harabiyet ve yıkıma kurban eden hep düşüncesizlik ve dikkatsizliktir. Bu yüzden, beklenmediği bir vakit, pekâlâyı muhakeme etmek çok önemli bir askeri gengüdüm, yani strateji gibidir. Merasim günleri iyi bilinir ve resmi geçite izin verilir; ama yiğitlik ve cesareti en şiddetli imtihana mecbur eden vakit, en az beklenen seçkin bir güne ayrılmıştır. Kaderin cilvelerine karşı tedbirli olmakta hikmet var.


        265)
        Alt mertebelerde çalışanlara zor vazifeler ver, ama altından kalkamayacakları kadar zor olmasın. İlave olarak, senin kendi elinle beceremediğini onlardan beklemek, ekseriyetle yanlış bir tutumdur. Güç bir durumla karşılaştıkları vakit, çoğu kişi kabiliyetlerini ispat etmiştir, bu aynen boğulma korkusunun insana yüzmeyi öğretmesi gibidir. Bu vesileyle çogumuz kendi cesaretimizi, bilgimizi, ve zarafetimizi keşfetmişizdir; aksi takdirde, teşebbüs ve arzularımız içimizde gömülü kalırdı. Tehlikeler kendimize isim kazandırma fırsatlarıdır; dahası, asil bir akıl, itibarının tehlikeye maruz kalacağını gördüğünde, bin kişinin yapamadığı işi tek başına bitirir. Tarihte başarılı devlet reisleri, bu hayat kuralının en iyi uygulamasını gerçekleştirebildiler. Sayesinde, her ülkenin tarihinde, kahramanlar adeta üretilmiş gibi oldu ve isimleri ölmezliğe kavuştu. Bu kural büyük bir sanat, bu sanat ise büyük insanlar yetiştiren bir vasıtadır; keza, marifetinde hikmet var. 


        266)
        Sırf İyiliğinden dolayı, Kötü bir hale düşme. Nasıl mı?  Yani, katiyetle hiçbirşeye sinirlenmeyerek...adeta heykel gibi durmak. Bu gibi duygusuz insanlara adam denmez. Genellikle, bu vaziyetin sebebi tembellik değil, basit bir kudretsizliktir. Bazen kuvvetli hislere kapılmak insan halidir ve şahsi bir şeydir; kuşlar bile, ara sıra birbirleriyle alay ederler. Acıyla tatlıyı birleştirebilmek iyi bir iştah ve iyi bir ağız tadına sahip olduğumuzu kanıtlar. Bütün tatlılar, çocukların ve enayi maskaraların perhizidir. İyilik uğruna bu tür duyarsızlığa düşmek, çok kötü bir şeydir.  Melek değil, fani birer insanız. Az-çok herşeyin hayat tadına varmakta hikmet öğretisi var.


        267)
        Kelimelerin ipek kumaşı gibi yumuşak ama dayanıklı, davranışların şeker gibi tatlı ama sahih  olsun. Ok bedeni deler ama hakaret ruhu yırtar. Hamur tatlısı, nefesimize esans gibidir ve güzel bir koku verir: Rüzgara, nasıl yelken açılması gerektiğini bilmek ise, yüksek bir hayat sanatıdır. Çoğu şeylerin ücreti kelimelerle ödenmiştir, ve onların sayesinde, imkânsızlıklar kaldırılabilir. Yani, hava vasıtasıyla birbirimizle pazarlaşıp anlaşmaktayız; böylece, muhteşemliğe yaraşır bir nefes alıp verdiğimizde, cesaret ve kudret üretmiş oluruz. Daima ağzını şeker gibi tatlı sözlerle doldur ki, ettiğin sözü tatlılaştırsın; böylece, sana kötü niyetli olanlar bile, kelimelerinden hoş bir tad alabilsin. Keza, diğer birini memnun edebilmek için, huzurlu olmak gereklidir.  Tatlı dilde ve güler yüzde barış ve başarı hikmeti var. 


        268)
        Arifin derhal anında yaptığını, Enayi en sona bırakır. Her ikiside aynı şeyi yapmakta olabilir; ama o esnada, aralarındaki fark, hangisinin bir şeyi 'ne zaman' yaptığıdır: yani, birisi iyi bir vakitte, diğeri ise yanlış bir vakitte aynı girişimin içindedir. Bir işe kafası allak bullak şekilde başlayan bir kimse, işin sonuna kadar öyle devam eder. Kavgada, herifin kellesini uçuracağına, ayaklarını çelmeler; istikamet alanında, sağ tarafa gideceğine, tam aksine sol tarafa döner; böylece, bütünen her hareketinde aynen bir çocuk gibidir. Onu doğru yola sevk etmenin ancak bir çaresi vardır; bu da, ona kendi halinde yapabileceği bir şeyi, bu sefer zorunlu kılmaktır. Öte yanda arif, er geç, hemen ne yapılması gerektiğini derhal anlar, böylece, yaptığını 'isteyerek' yapar, ve dolayısıyla itibar kazanır. Bir işin ne zaman yapılması gerektiğini bilmekte ariflik hikmeti var.


        269)
        Atandığın Mevki sayesinde ortaya çıkan Yenilik hissini nasıl yönetmen gerektiğini iyice öğren. İlk geldiğinde, insana epey hürmet ve kıymet verilir.  Yani, Yenilik herkesi memnun eder, çünkü az bulunur sanılır, ve adeta ağız tadımızı tazeler - alışılmış pekâlâlığa karşı bile, yepyeni bir şey, esasında sıradanda olsa, daha fazla saygı görür. Gerçi kabiliyet kullanıldıkça yıpranır, ve epey yaşlanır. Bilmen gereken şudur: Yeniliğin ömrü kısadır; dört gün geçtikten sonra, saygısı hemen hemen tükenir. Buna göre, kadirşinaslığın ilk meyvelerini nasıl kullanacağını öğrenmek lazım, ve hızla geçmekte olan alkıştan elverişli hale getirebileceğin herşeyi, faydalı bir duruma getir. Zira, yenilik bayatlayıp harareti düştüğünde, ilk verdiği heves galeyanı soğumaya başlar, akabinde yenilik takdiri, âdet hükmünde alışılmış olan ile, bu sefer tekrar yer değiştirir.  Şunu her an aklında tutmanda hikmet var: Çok geçmeden göçüp giden her bir şeyin kendine özgü bir mevsimi var.


        270)
        Herkesin hoşlandığı bir şeyi tek başına hor görmekten sakın. Çok kişiye epey zevk veren bir şeyde, bir tanecik bile olsa iyi bir şey olmalı ki, çoğunluk tarafından o kadar çok sevgiye değer kazanmış; onun için, izah edilmesi zor bile olsa, demek ki kesinlikle hoş görülüyor. Tekillik her zaman nefret edilen bir nesnedir, ve, yanlış olduğu vakit, alay edilir. Kabahatli görüp suçladığın şeye, zarar vereceğine, yerine kendi itibar ve şanını harap edersin - ve o kötümser iştahınla birlikte, şahsen yapayalnız bırakılırsın. Bir şeyde iyilik bulamadığında, acziyetini saklı tut ve hemen o şeyi kötümseme. Genel olarak, hemen hemen herkesin takdir ettiği bir kurala baktığımızda, hayat tadında kötümser olmak, bilgi noksanlığından kaynaklanır; böyle denilmiştir, böyledir, herhalde böyle olup gidecektir - bunu iyi anlamakta hikmet var.


        271)
        Şu şart her Meslekte geçerlidir: Bildiğin yeterli değilse, tehlikesi en az olan seçeneği önemse. Eğer kurnazlığınla meşhur değilsen, belki sadık bir kişi olabilirsin. Gerçi öteki tarafta, çok iyi eğitilmiş bir kişi, denize dalıp, suda istediği gibi yüzebilir. Buna göre, atasözündeki 'hem kel hem fudul' ünvanıyla, bilgisinden aciz olduğun halde, tehlikeli işlerin peşinden koşman, mahvolmayı aramaktan başka bir şey değildir. Böyle bir durumda, hiç olmazsa dürüstlük tarafında sağlam bir yer al, zira iş işten geçtikten sonra, davanın telafisi imkânsız olabilir. Gereğinde, anayola erişebilecek bir takım gizemli tarifleri arka cebe koy ki, icabında imdadına yetişsinler.  Bildiğin veya bilmediğin herhangi bir dava üzerinde, savunulması en emin olan ihtimallere baş vurmak, tekilliğe karşı iyi ve kurnazca yapılan güzel bir harekettir, ve bunda hikmet istifadesi var. 


        272)
        Satmakta olduğun şeyleri Nezaket Tarifesiyle sat. İnsanları ancak böyle lütufa borçlandırabilirsin.  Bir müşteriyle pazarlanan iyi bir fiyat bile, saygıya değer kabul gören bir lütufun iadesinden doğan armağana, katiyen eşit olamaz. Nezaket hediye icat etmez, ama gerçekten insanları sorumluluk altına alır, ve buna göre, cömertlik büyük bir uhdedir. Aklı başında bir kimseye, hiçbirşeyin pahası, ona 'verilmiş' olan bir minnet kadar kıymetli değildir.  O kişiye, bir mal, iki kere, iki değişik ücrette satılır: birincisinde, esas değerine uygun olduğu fiyattan; ikincisinde, hakiki nezakete lâyık olduğu için. Ama bu arada, bilmemiz gereken şudur; adi ruhlar arasında, cömertlik anlaşılmaz bir sözdür; zira onlar, iyi yetiştirilen bir dilden akan güzelliğin ne olduğunu pek anlayamazlar.  Nezaketli olmakta minnet ve hikmet sevabı var.


        273)
        İlişki kurduğun kişilerin tabiatlarını ve huylarını anlamaya çalış. Niyetlerini öğrenmenin yolu budur; zira bir şeyin sebebini bildiğin vakit, sonucunu tahmin etmek mümkün olur; yani, önce gelen tabiat, sonra gelen güdüdür. Karasevdalı ve kasvetli bir insan, gelecekte herşeyin talihsizliğe uğrayacağını sanır; iftiracı bir kimse, hep rezaletten bahseder - iyilik kavramının ne olduğundan haberleri olmadığı için, kötülük onlara kendisini kurban etmiştir. Güçlü duygu ile hareketlendirilen bir insan, her zaman herşeyden gerçeğe aykırı bir biçimde konuşur, çünkü konuşmakta olan, aklıselimi değil, hissiyat duygusudur. Böylece, bu durumda kalan bir kişi, duygusuna ve keyfiyetinin teşvik ettiğine göre laf eder, ama tamamen gerçekten gayet uzak kalmış bir yerden seslenmektedir. İnsan yüzlerine konmuş olan şifreleri çözmeye çalışırken, bu çehrelerden ruhun özniteliklerinin neler olduğunuda öğrenmek gerek. Karşında görüneni hemen gözünle görünmeyen bir akıl seviyesine çıkart, ve bu sefer, duruma şuur gözünle iyice bir bak; takibinde, kendine şöyle bir soru sor: sen, aynı esnada, aynı durumda olsaydın, ne alemde olurdun? Neler hissederdin? Her an her esnada, bu ölçütü sükûn ile kendinde tekrarladığında, şuurun yükselir ve genişler, hızlanır ve kişiliğinle birlikte, görgü yeteneğinde dahil, hayatını anında yorumlama sanatına kavuşur ve gittikçe daha çok olgunlaşırsın. Her neyse, adamın birisi hep gülüyorsa, ona enayi maskara deyip - bırak öyle kalsın; ama eğer hiç gülmüyorsa, onu sahtekârlık mertebesine yerleştir, zira orası, o zata en münasip bir yerdir. Dedikoduya dikkat et; genellikle dedikodu yapan bir kimse, ya çok geveze ya da çok tehlikeli bir hafiyedir! Biçimsiz ve çirkin kişilerden fazla iyilik bekleme: onlar, umumiyetle Doğa’dan intikam almaya çalışırlar, ve ona çok az saygı gösterirler; zira Doğa, bu gibi insanlara epey pintilik yapmıştır. Gelgelelim, güzellik ile divanelik hayatta adeta elele dolaşırlar. Her yerde, her zaman, herşeyin tabiatını, yani ona esas huyunu ve suyunu öğrenmekte epey hikmet var.


        274)
        Yakışıklı olmak iyidir, ama buna çekicilik eklendiğinde, çok daha iyi bir haldir. Bu vaziyet, en hoş niteliklerine mıknatıs olsun, ama iyi işlerden daha ziyade, iyi niyet elde etme gayesinde ilerlesin, gerçi hepsine dahil et. Rahmet muavenetinden yoksun bir liyakat yetersizdir. Çünkü, topyekün umumi kabul gören ve kabiliyet niteliğinin en elverişli aracı olan, tek kelimeyle inayettir. Modaya uygun olmak şans meselesidir, ama marifet vasıtasıyla yüreklendirilebilir; zira sanat, ancak doğanın lütfunu alan bir toprakta en iyi kökleşme imkânına sahiptir. İşte tam orada, iyi niyet büyüyüp gelişerek tümel lütufa erişir, ve bunda mukaddes bir hikmet var.


        275)
        Dürüstlüğün izin verdiği kadarıyla ve ancak o kadar, oynanan Oyun’a eşlik edebilirsin. Poz verip usandırıcı bir tavır takınma: mert davranışın düsturu budur. Umumi iyi niyeti kazanmak uğruna, birazda olsa, saygınlığına yol verebilirsin: ara sıra, herkesin gittiği yere de gidebilirsin; ama bütün bunları, edep haddini aşmadan yapmak şartıyla yaparsan tabi, yoksa olmaz. Kendisini çarşıda maskaraya çeviren bir kimse, özel hayatında akıllı ve ihtiyatlı bir kişi sayılmaz. Bir ömür boyu çalışıp çabalayarak, kan ve ter ile kazanılan, bir günlük zevk masrafında kaybedilebilir. Buna rağmen, yaşam ihtimallerine her an uzak durmamalısın: zira, tekillik herkesi yargılayıp suçlu bulmaktır.  Yanlıştır! Dahası, sakın aşırı derecede ahlâkçı ve erdemlik taslayan bir kimse olma! Dar görüşlü bir dindar olmak bile, maskaralık cinsinden olduğu için, gayet zahmetli, kasvetli ve en azından gülünç bir şeydir. İnsana insan olmaktan başka bir şey yakışmaz. İnsancıl ve hayırsever olmakta hikmet var.


        276)
        Şahsiyetine yeni bir hayat dönemini nasıl verebileceğini öğren. Derler ki, her yedi senede bir, insanın doğal yapısı maddi ve manevi değişime uğrar, ve bu dönüşüm, Doğa ve Sanat muavenetiyle gerçekleşir. Bu değişikliğin daha asil bir çeşniye ve daha iyi bir hayata geçmesine müsaade et. İlk yedi seneden sonra gelen, aklıselimdir, devamında her yedi yıllık bölümde, yeni bir pekâlâlığın eklenmesine izin ver. Geliştirip güzelleştirmek için, bu değişikliği dikkatle gözetle, ve bu yolda diğer kişilerinde iyileşmelerine sebep ve duacı ol. Belki bu yüzden, mevki ve mertebelerini değiştirenler, aynı zamanda bakış açılarını ve huylarınıda değiştirirler. Ama bazen, olgunluk seviyesine ulaşıncaya kadar, esaslı bir değişikliğin farkına pek varılmaz. Yirmi yaşına basan bir kimse, adeta tavus kuşu gibidir; otuz yaşında aslanı andırır; kırk yaşında deveye benzer; elli yaşında yılana döner; altmış yaşında köpek gibi; yetmiş yaşında maymun gibi; seksen yaşında ise, tamamen 'hiçbirşey' - yani yok gibidir. Kendini yenileştirmekte hikmet var.


        277)
        Kendini teşhir et. Kendini takdim etmek, kabiliyetlerini aydınlığa çıkartmaktır: bunun gerçekleşmesi için, her birimiz zamanla uygun bir vakit dilimiyle karşılaşırız; fırsatını kaçırma, zira başarı her gün kapına uğramaz. Bazı atılgan kişiler, az zahmetle, kendilerini teşhir eden çok büyük gösteriler gerçekleştirir. Teşhir kabiliyetleri beceri marifetlerine katıldığı vakit, mucizevi bir yeteneğin numunesi gibi saygı görürler. Değişik memleketler bile, genellikle milli, dini, ekonomik, eğitim, müzik, askeri, vesair, kendi övünç teşhirlerine müptelâdırlar. Kâinatın daimi parlayışını sağlayan ve ona sebep olan nesne Işık idi. Teşhir boşlukları doldurur, ihtiyaçları karşılar, ve herşeye ikinci bir defa, varoluş armağan eder - özellikle gerçek pekâlâlık ile birleştirildiğinde. Âlâlığa müsaade eden Mevlâ, onun teşhir aracınıda dünyaya hediye etmiştir, zira bunlardan biri - ötekisiz, çocuk düşürmeye sebebiyet veren bir şey gibi, bir başarısızlık olurdu. Fakat, teşhirin marifete epey ihtiyacı var. Zira, üstünlük ve fazilet bile, hayat koşullarına bağlıdır ve her zaman duruma elverişli olmayabilir. Ama gereksiz gösteriş, yani sadece dikkati çekme amacında olan teşhir çeşidi, vakti bittiğinde, yersiz kalır. Hakiki Teşhir, tamamen sahtelikten arınmıştır. Sahtelik, teşhirin saldırı aracı olduğundan, kibir sınırlarını aşıp hor görünün kucağına düşer. Bu ifradı arifler asla hoş görmez; gerçi edebe aykırılıktan kurtulması için, teşhir daima ılımlı olmalıdır. Sahte teşhir, bazen suskun ve dilsiz bir belagat gibidir; işte bu, faziletin dikkatsizce yapılan bir teşhiridir; gerçi, en etkili övüntü, çoğu kez kurnazca örtülebilir, çünkü aksine geri adım atıldığında, en yüksek mertebedekilerin ilgilerini çeker ve onları gücendirebilir. Fazilet yüksekliğini hep birden aynı zaman diliminde teşhir etmemek, zarif bir incelik gerektirir. Yerine zamanla, biraz ordan biraz burdan nazar çaldırıp bunu çoğaltmak, her bakımdan daha hayırlıdır. Her muvaffakiyet daha da büyüğünü müjdelemelidir; ve hak edilen alkış, başlangıçta bile, ancak devamının beklentisinde tükenmelidir. Kabiliyetlerini aydınlığa çıkartmakta hikmet var.


        278)
        Kötü anlamda herhangi bir şeyde Şöhret veya Ün sahibi olmaktan daima kaçın. Kötü bir ün aldığında, fazilet bile arızalanır.  Şöhretin böylesi, tekillik, yani bencillikten kaynaklanır, ve bir gün hor görüye mutlaka düşecektir. Akabinde, o bencil kişi, etrafında elini yalayan milyonlarca kimse olsa dahi, ciddi bir yalnızlıkla başbaşa kalacaktır. Güzellik, züppeliğe uğradığında, itibarını kaybeder; zira artık ilgiye lâyık oluşu bile, darıltıcıdır. İtibarsızlığa lâyık tekilliklere karşı, bu gerçek daha da çok uygundur. Aynı zamanda, kötü ruhlu kişiler arasında, bazısı kötülük çeşitlerinde yenilik arayarak, sayesinde alçaklık seviyesinde ün payesini kazanmak ister. Akıl ve idrak meselelerinde dahi, ılımlılık noksan kaldığında, ağız kalabalığına - yani gevezeliğe, adeta dejenere olur. Dikkat et ki, namın kötü bir şöhrete namzet olmasın: ihtiyatta hikmet var.


        279)
        Çelişkiciye aksini iddia etme; yani epey tenkitçi olan bir kişiyi tenkit etme, zira verdiği önerilerin değillenmesinden hiç hoşlanmaz. Önerideki Değil-lemenin, yani çelişmenin, hilekârlıktan mı yoksa görgüsüzlükten mi geldiğini ayırt etmen gereklidir. Zira bu, her defasında inatçılıktan değil de, maharet icabından ileri gelebilir. Şu noktaya dikkat et: birincisinde, durum insanı güç duruma sürükleyebilir; ikinci ihtimalde ise, seni tehlikeli bir yere yerleştirebilir. Hafiyelere karşı ihtiyat tedbirinin ikazı hiç bir zaman tükenmez, buna göre her zaman kulak verilmeli ve gayet ciddiye alınmalıdır. Akla maymuncuk olanı tekrar kontrol edebilmek için, adeta İhtiyat anahtarını koyduğun kilitte bırakmaktan başka, herhangi bir çeşit ikaz tedbiri bulmak nafiledir. Tenkidi tenkitçiden ayırt edebilmekte hikmet var.


        280)
        Hayatında, İtimada lâyık ve güvenilir bir kişilik geliştir. Her devirde ortaya çıkan değişik çeşitleri gibi, bugünler de saygı ve hürmete değer ilişki tükeniş vaziyetinde olabilir: itimat inkâr edilebilir: sadece çok az sayıda kalan kişiler arasında verilen söz tutulabilir: hatta, bir hizmetin çok büyük bir görev olmasına rağmen, ödülü çok az gelebilir. İşte böyledir bazen bu fani dünya! Koskoca devletler bile sahte ilişkilere yatkın olabilirler: bazılarında hainlik her zaman beklenen bir endişe halindedir; diğerlerinde, vaat ettikleri halde, riayetsizlikleri garantilidir; daha diğerleri ise, hilekârlıklarıyla meşhur olmuşlardır. Ama diğerlerinin bütün bu tür kötü davranışları örnek değil de, birer ikaz gibi algılanmalı. Korkulan şey, bu değersiz davranışların önünde, dürüstlüğümüzün ayak altında çiğnenmesidir. İtibar sahibi bir kişi, diğerlerinde gördüğü yanlışlıktan ders alıp, onda barınan güzelliği katiyen unutmamalıdır. Sabretmekte hikmet var.


        281)
        Aklıselimi kudretli insanlar arasında lütuf ara. Değerli bir kimsenin ılık tarzda verdiği bir 'Evet' - kaba veya adi bir kimsenin kulakları çınlatan alkışından daha kıymetlidir.  Derler ya, 'Saman dumanıyla karın doyuramazsın.' Arif bir kişi anlayışlı bir şekilde konuşur, övgüsü daimi doygunluk verir. Bazısı karnını doyurmak için çabalar durur, ama bunu ahalinin nefesiyle sağlama çabasındadır. Devlet reislerinin bile usta yazarlara ihtiyaçları olur, ama çirkin bir kadının ressam fırçasından duyduğu ürküntüntüden daha çok miktarda, devletliler esaslı yazarların kalemlerinden korku duyarlar. Akıllı bir insanın lütfunda hikmet var.


        282)
        Daha çok saygı görmek veya kıymetini artırmak için, Yokluğunu hissettir ve bundan kendine bir istifade payı çıkar. Hazır bulunuş halin ünvanını azaltıyorsa, yokluğun artırma yapabilir. Gerçi hazır bulunduğu vakit aslan sanılan bir kimse, yokluğunda komik bir dağ gölgesiymiş diye, alaya tabii tutulabilir. Hüner kullanıldıkça adeta kirlenmiş bir hale gelir, çünkü barınan yüce bir tohum değil de, onu kaplayan bir meyvenin kabuğu dışarıdan daha çok göze çarpar. Hayal gözle görünenden çok daha uzaklara erişir, ama hayal kırıklığı, ekseriyetle kulak vasıtasıyla yaklaştığından, yine kulak vasıtasıyla uzaklaşır. Halk nezdinde varlığına dair daima iyi bir algı kaydeden bir kimse, şöhret itibarını daimen elinde tutar. Derler ya, Zümrüdüanka kuşu bile, emeklilik vaktini kendini süsleyip püsleyerek geçirir, böylece yokluğunu hissettirir, aynı zamanda varlığına arzu uyandırır ve onu aratır. Özlem ve hasret alanında hikmet sınırları var.


        283)
        Keşif Armağanını elde et. Bu, en yüksek deha seviyesinin ispatıdır; gerçi, divaneliğin dokunmadığı bir deha ne zaman görülmüştür? Eğer keşif dehaya hediyelenmiş bir şey ise, araç seçkisi sağlam bir idrakın nişanıdır. Ama keşif, çok seyrek ve çok özel bir onurlandırma vaziyetinde bize uğrar. Çoğumuz halihazırda bulduğumuz bir şeyin peşinden kolaylıkla gideriz, ama bunu ilk defa bulanlar çok azdır, ve bu kişiler fazilette olduğu gibi, yaşadıkları devirde de birincilik mertebesindedirler. Yenilik pohpohlayıcıdır ve başarılı olduğunda, sahibine iki misli itibar sağlar. Ama Yargı meselesinde yenilik tehlikelidir, çünkü paradoksa sebep olur, oysa deha meselesinde tamamen övgüye hak kazanmıştır. Gerçi neticede eğer başarı elde edilmiş ise, her ikisi aynı derecede alkışa layıktır. Keşif hediyesinde hikmet var.


        284)
        Israrla bir şey isteyerek insanı durmadan rahatsız eden bir kişi olma, ki küçümsenmeyesin. Diğer kişilerin sana saygı duymasını arzu ediyorsan, önce kendine saygı duy. Bir yerde derhal halihazırda olup olmamak hususunda, idareli, yani aranan durumda bulunman, savurgan, yani her an bir insanın gırtlağına sokulmuş gibi, bıktırıcı bir tarzda her yerde var olmaktan çok daha hayırlı bir seçenektir. Bir yere çağrılmadan sakın gitme, ve gidersen ancak davet edildiğinde git. Bir işe tek başına başladığında, sonuç başarısız olursa, bütün kabahat sana yüklenir; gerçi başarıya vardığı takdirde, kimse övgüyle omuzunu sıvazlamaz. Israrında usandırıcı olan bir kimse her zaman alay konumundadır, ve kendisini hiç utanmadan bir yere soktuğu için, aynı tarzda tekme tokat dışarı çıkarılır. Bu dünyada yerini ve rolünü bilmekte hikmet var.


        285)
        Başka bir kimsenin şanssızlığıyla kendini bitirme. Hele bir bak şu çamura değnek gibi saplananlara! Bak da gör, şanssızlıklarına eşlik etmeleri ve onları teselli etmeleri için, nasıl da diğer kişileri yardıma çağırırlar. Aradıkları kimselerden kendilerine düşen talihsizlik yükünü taşımaları için, tabi yardım beklerler. Çoğunlukla, bu gibi kişilere iyi günde sırt çevirenlerden, bu sefer onlara yardım edici bir kimse çıkar ve el verir. Keza, kendini tehlikeye atmadan, batıp boğulmakta olan birini kurtarmak epey ihtiyat gerektirir. Müşkül durumda kalanı kendini harap etmeden kurtarmakta hikmet var.


        286)
        Herkese ve her bir kişiye karşı mesuliyet taşıma, yoksa köle olursun, üstelik "herkese" köle olursun. Bazısı diğerlerinden daha talihli doğmuştur; diğerlerinin muhtaç olduğu iyiliği gerçekleştirmek için, talihliler bu dünyaya gelir. Buna göre, teşvik olduğunda bilmen gereken, vereceğin tüm diğer hediyelere rağmen, doğuştan sana bahşedilen hürriyet esası, sende var olan en kıymetli hediyedir. Diğer bir kişiyi kendine muhtaç etmekle pek vakit harcama, yerine kendini onlara muhtaç etmeme çabasında, ve kendi başına buyruk olmakla uğraş. Sana verilen güç ve hükmün en yegane avantajı ve amacı, işte bu gibi fırsat vesileleriyle, diğerlerine daha da çok iyilik yapman içindir. Bütün bunlara rağmen, sorumluluğu lütuf sayma; zira umumiyetle, seni ona muhtaç etme uğrana, diğer bir kimsenin daha önceden tasarladığı bir bağımlılık tuzağı olabilir. Mesuliyet sınırlarını bilmekte hürriyet, hür yaşamakta mukaddes bir hikmet hediyesi var.


        287)
        Hayatta katiyen aşırı bir hevese kapılıp, onun teşviki altında harekete geçme. Yaparsan, her şey kaybedilmiştir. Kendinde değilsen, kendine faydalı olamazsın; ve aşırı hevesten kaynaklanan bir his, aklıselimi baştan çıkarır. Bu durumlarda, sağgörü aracılık müdahalesinde bulunsun, zira ancak soğukkanlı olduğunda, tutumlu olabilmen de mümkündür. Bu sebepten, seyirci halinde kalan bir kişi, oyunun tamamına şahit olabilir; çünkü ona soğukkanlı bir nevi kayıtsızlık tutumu muavenet etmiştir. Sinirlerinin bozulduğunu farkettiğin an, hemen kafana uygun bir geri çekiliş yap. Çünkü, yükselmekte olan insan kanı, çok geçmeden ve çok çabuk dökülür. Aniden gerçekleşen kötü bir vaka, ve buna diğer bir kişinin keder ve feryadı dahil edilirse, hayat boyu sürecek bir pişmanlığın nedeni olabilir. Çok hevesli hislerimizi dizginlemekte hikmet var. 


        288)
        Hayatını dünde ve yarında değil, bugünkü anda, yani şimdiki zamanda yaşa. Hayat şartları bütün düşünce ve hareketlerimizi tamamen belirler. Koşabilirsen koş, çünkü zaman ve akıntı kimseyi beklemez. Temel Erdemler, yani bilgelik, yiğitlik, doğruluk, ve ölçülülük hariç, bazı çok sabit ve çok katı şartlar altında yaşamak hiç iyi değildir. Aynı zamanda, iradenin katı şartlar ileri sürmesine müsaade etme; zira, bugün attığın suyu, yarın içmen gerekli olabilir. Öyle abes ve paradoksal insan tipi var ki, herhangi bir girişimde tüm şartların kendi eksantrik kaprislerine dönmesini ısrarla bekler, ve bunun aksini asla kabul etmez. Arifin bildiği şudur: sağgörünün kutupyıldızına ait olan gerçek mekânı, ancak rüzgar esintisine göre dümeni en iyi kullanan insana nasip olur. Şimdiki zamanda yaşamakta hikmet var.


        289)
        Kendisini aynen diğerleri gibi gösteren bir insan kadar, insanın değerini... ondan başka hiçbirşey daha fazla düşüremez. Kendisini tamamen bir insan halinde gördüğü bir gün, o insan mübarek bir yaratık olarak düşünülmeye son vermiştir. Saçmalık itibarın tam karşıtıdır. Başka bir zaman ve muayyen bir yere rezerve edilen kutlu bir kişi, daha yüksek bir insaniyete hâkim sayılır; gerçi ciddiyetten yoksun ve saçmalıkla uğraşan bir kimsenin insaniyeti, ona karşıt epey alçaktır. Bu tür itibarsızlığın daha kötüsü bulunamaz. Zira saçmalık, hakiki ciddiyetin tam zıttıdır. İhtiyarladığında, sağgörüye mecbur kalabilirsin. Ama daha o yolda ilerlerken, münasebetsiz bir kimse ehemmiyetli bir kimse olamaz. Bu leke epey yaygın olduğu halde, en azı dahi hor görüye müstahak sayılır. İnsan idrakına bahşedilen mübarek nesneyi tanıyıp, ona saygı göstermekte hikmet var.


        290)
        İnsanın Sevgi ve Saygısını birleştirmek iyi bir kısmettir. Gerçi genellikle, saygı görmek istiyorsan, sevilmeye ne cüret ne de özenti duymalısın. Aşk, nefretten çok daha hassastır. Aşk ve itibar birbirleriyle pek de iyi bir şekilde geçinemezler. Bu yüzden, diğerlerinde ne fazla korku uyandırmalı, ne de fazlasıyla sevilmeyi amaç edinmelidir. Aşk itimat takdim eder ve bu ne kadar ilerlerse ilerlesin, saygı bir o kadarından daha fazla geri çekilir. Aşırı bir hevesle değil, saygı ile sevilmeyi tercih et; zira böyle bir aşk, hayatta çok sayıda kimseye hem müsait hem de münasiptir - ve bu ihtimalde hikmet var!


        291)
        Deneme yapmasını öğren. Arifin umursama örneği, şer yapan bir kimsenin tuzaklarına karşı bizi muhafaza eder. Duruma göre, bize yüksek bir yargı kabiliyeti gerekecektir; zira bir kişinin kimliğini ancak onu deneyerek anlayabiliriz. Bir kişinin şahsi vasıf ve niteliklerini öğrenmek, meyve ve sebze yetiştirmeye veya maden kazmağa benzemez. Hayatta, bu adeta kurnazlığın zirvesine erişmek gibi bir şeydir. Madende olduğu gibi, insanıda çıkardığı sesten tanıyabiliriz. Sesi duyulan ve saygıya layık olan bir söz ise, itibarın ispatnamesidir. Gerçi amel, bunun daha da esaslı bir taahhütüdür, ve burada insana lazım olan olağanüstü umur, derin gözlemleme, incelikli idrak ve yargılı karardır. Sınav değil - Deneme yaparak, birbirimizi öğrenip anlamakta hikmet var.


        292)
        Şahsi niteliklerin, bulunduğun mevki yüksekliğini aşsın; ve bu durumun tersine düşmesini daima önle. Mevki merteben ne kadar yüksek olursa olsun, şahsiyetin daima daha yüksekte durmalı. Mevki yükseldikçe, kapsamlı bir yetenek ona göre daha da çok büyür ve genişler. Gerçi öteki tarafta, azalmakta olan mesuliyet ve itibar ihtimaline düşen dar görüşlü bir kişi, şüphesiz cesaretini kaybeder ve hüsrana uğrar. Büyük bir şahıs (Örneğin: Mustafa Kemal Atatürk), büyük bir insan olmayı, büyük bir hükümdar olmaya her zaman daha çok tercih etmiştir.  İşte burada, ulu bir akıl kendine münasip bir yer bulurken, itimat esaslı bir temele yerleşmiş, uygun durum ve zaman şartları altında, gerekli hayat fırsatını yakalayabilmiştir. Sadece Ünvanı değil, Şahsi yeteneklerini önemsemekte hikmet var.


        293)
        Olgunluğu bazen kıyafet açığa vurur, ama en çok gelenek ve görenek belli eder. Madeni ağırlık, kıymetli maddenin değerini belirtir: ahlâk ise, kıymetli bir insanın nişantaşıdır. Olgunluk, insan yeteneğinin cilâsıdır ve insana saygı uyandırır. İnsan ruhuna dış görünüş sağlayan ve ona şekil veren, davranışında beliren Oluşmuş tavırdır. Olgunluk, maskaraların arzuladığı duyarsızlığa uğramaz, zira huzur ve hâkimiyet niteliğindedir. Bu gibi insanlara, bir cümle uzun bir nutuk, bir hareket büyük bir amel mahiyetindedir. Olgunluk insanın erişebileceği en yüksek zirvedir; zira, herbir kişi, ancak kendi olgunluk seviyesine göre, ve ancak o dereceye kadar, tamamlanmış bir insan konumundadır. İnsan, çocukluğundan feragat ettikçe, ciddiyet ve hâkimiyet kazanmaya başlar, ve bunda olgunluk hikmeti var.


        294)
        Bakış açısına gelince, en iyisi ılımlı olmaktır. Herkes ancak menfaatine uygun bir biçimde kendi kişisel görüşlerinin sahibi olur; ve bunun birçok uğurlu nedenlerden elde edildiğini sanır. Çünkü çoğuna göre, yargı eğilime yol vermelidir. İhtimal dahilinde, iki kişi birbirlerine tam aksi görüşlerle, bir yerde karşı karşıya gelebilirler; üstelik, her biri mantığın sadece ona taraftar olduğunu zannedebilir; gelgelelim, hakiki mantık, her zaman yalnız kendi doğruluğuyla yüzleşir, bir ikinci çehreye yer vermez - zira ikiyüzlü değildir! Böyle müşkül bir durumda, sağgörü sahibi bir kimse, işine dikkatle başlar, çünkü rakibinin görüşüne verdiği karar, kendi bakış açısını şüpheye düşürebilir. Bu ihtimalde, kendini diğer kişinin yerine yerleştir ve onun fikir sebeplerini araştır. Nitekim, böyle karışık ve şaşırtıcı bir doğrultuda, ne onu mahkûm edersin ne de kendini doğrulama uğruna içinde sıkıntı çekersin. Görüşlerinde ılımlı ama etraflı olmakta hikmet var.


        295)
        Başaramadığın bir şeye, artık dokunma. Bazısı, elde edebildiği en ufak başarının öneminde iddialanır; serin ve sakin bir tarzda, herşeyi adeta gerçekleştirdiği bir mucizeye çevirir. İşte bu alkışa tiryaki olan kertenkele, ona tahammül edenleri çatlayasıca güldürmeyi becerebilir. Ama kibir, yani böyle bir çeşit kendini beğenmişlik hissi, her zaman itiraza tabii, ve bu anlamda gayet adi bir şeydir. Bu tür itibar karıncası, macera kırıntılarını aşırma çabasında her yerde sürünüp durur. Gerçi bir kimsenin başarıları gerçekten çoğaldıkça, onlardan doğan övünç ihtiyacı gittikçe azalır.  Gerçekleştirdiğin işten tatminlik ve hoşnutluk duy; onun lâkırdısını bırak başka birisi yapsın. Yaptığın işleri hediye et, ama katiyen kimseye satma. İlaveten, ariflerle alay edercesine kalem kullanabilen, ama rüşvete müptelâ olan kişilere, çamura övgüler yazmaları için - iş verme. Sadece mert görünmeyi değil, yiğit ve hakiki bir kahraman olmayı kendine gaye edin - zira bu yolda hikmet var.


        296) 
        Asil nitelik asil bir insan yetiştirir; asil niteliklerin bir tanesi, bin tane sıradan ve orta kararlı nitelik çeşidine bedeldir. Bir zamanlar adamın biri, ona ait olan herşeyi, mutfak eşyaları dahil, hepsini mümkün olduğu kadar büyük bir şekilde kendi eliyle yaptı. Ruh niteliklerinin mümkün olduğu kadar yüce olduğunu görmesini, büyük bir insana bundan başka bir örnekle nasıl anlatmalı? Tanrıda herşey ebedi ve sonsuzdur; buna göre, mert bir kahramanda da herşey yüce ve ulu olmalıdır, ki bütün amelleri, hayır, tüm sözleri, onu aşan görkem tarafından her tarafını sarmalıdır - işte bunda hikmet var. 


        297)
        Her davranışında, hareketlerin herkes tarafından görülüyor gibi... düşünerek hareket et. Bir kimse onu görebilir veya muhtemelen görecektir sanısında olan bir kişi, belki herşeyin her tarafını etraflı bir şekilde görmeyede muktedir olabilir. Böyle bir insan kötü amellerin geriye sıçrayacağını ve duvarların bile kulak barındırabileceğini tahmin eder. Yalnız kaldığında dahi, tüm dünyanın gözleri ondaymış gibi davranır. Er geç herşeyin bir gün anlaşılacağını tasavvur edebildiği için, ve bu sebepten, hayatta ona rastgelenleri, daha sonra onunamellerinden haberdar olan birer şahit niteliğinde görür. Keza, tüm dünyanın onu her zaman tamamen olduğu gibi görmesini arzulayan bir insan, komşu duvarına ayna gibi bakmaktan asla rahatsız olmaz - ve böyle bir insanda daimi hikmet var! 


        298)
        Harika bir Dehalığa en basit şu üç nitelik uygun gelir. Bunlar Cennet aleminin dünyaya hediye ettiği en seçkin cömertliklerdir: birincisi, verimli bir deha; ikincisi, huzurlu ve hoşnut edici bir eda; üçüncüsü ise, tatlı ve leziz bir hayat tadıdır. Pekâlâ düşünmek iyidir, ama doğruyu düşünmek daha iyidir - zira bu, iyiliğin anlanılması demektir. Yargının arka tarafımızda durması yetersiz ve nafiledir, çünkü bize el vereceğine, bu sefer müşkülat çıkarır. Hatasız bir şekilde düşünmek, akıllı ve anlayışlı bir tabiatın ürünüdür. İnsana genellikle, yirmi yaşında irade, otuz yaşında akıl, kırk yaşında yargı hükmeder. Öyle güzel akıl türleri var ki, karanlıkta vaşağın gözleri gibi pırıl pırıl parlar, ve lamba gibi en karanlık yerde en çok ışık verir. Diğerleri ise, hayat şartlarına göre ayarlı bir halde durur, ve her zaman acil bir ihtimale müsait kalır; bu çeşit vasıf epey iyilik üretir; adeta verimli bir nimet gibidir. Gerçi bu esnada, yetişen güzel bir çeşni, bütün hayata baharatıyla lezzet tadını ekler. Zenginlikte değil, fakirlikte değil, hayata her anlamda tad vermekte ve hayattan her an tad almakta hikmet var. 


        299)
        Sofradan biraz da olsa aç kalk. Dudaklarımızda kalan şerbet tadını bile silmeliyiz. Talep kıymetin ölçütüdür. Susadığın vakit, bedensel ihtiyacı sadece gidermek, gerçi iyice doyurup tatmin etmemek, pekâlâ bir çeşniye isabet eder. Az ve öz demek, iki misli güzel demektir. Zira, ikinci defasında tatmin haddi düşüşe uğrar. Zevkin ifradı her zaman tehlikelidir ve yüksek mertebelerde kötü niyet uyandırır. Hoşnut olmanın tek çaresi, aç miktarda kalan ile iştahımızı tekrar canlandırmaktır. Arzunu harekete geçirmek istiyorsan, en iyisi doygunluğun zevkinde değil, bunu noksan kalan açlık sabırsızlığında yapmaktır. Emek ile sağlanan saadet iki misli zevk verir!  Hayat fani bir nesnedir, tadını az ve öz bir şekilde almakta, ama gıdasını daimi tazelemekte hikmet var.


        300)
        Son nasihat: Tek kelimeyle mübarek bir Evliya veya iyi bir Derviş ol. İşte böyle, herşey tek bir cümleye sığdırılmıştır. Fazilet bütün olgunlukların bağlantısıdır - bu gerçek, nimet ve refahın merkezidir. Fazilet dişil ve bereketlidir.  Adamı adam eder, sağgörü, sağduyu, feraset, ariflik, cesaret, nezaket, itimat, saadet, itibar, doğruluk, samimiyet ve evrensel Kahramanın biricik varoluş nedenidir. Üç şey insanı mutlu eder: Sıhhat, Kutsiyet, ve Takke. Fazilet, küçük evren olmak sıfatıyle insanın adeta sönmeyen bir güneşidir, ve yarıküreye karşı çok iyiliksever bir vicdana sahiptir. Fazilet, o kadar güzel bir kraliçedir ki, hem Allah'ın hem de insanın lütfuna lâyık bir güzelliktedir. Faziletten başka hiçbirşey sevgiye lâyık değildir, oysa kötülükten başka hiçbirşey kötülük kadar tiksindirici olamaz. Diğer her şey latife ve şaka, gerçi Fazilet tek başına ciddidir. İnsanın kabiliyet ve yüceliği servetiyle değil, faziletiyle ölçülmelidir. Sadece Fazilet herşeye tamamen yeterli olan, insanı sevdiren, vefat ettikten sonra anılma değerine yükseltendir. Ruhsal hayatına dervişlik dergâhını yerleştirmekte hikmet var.




    •   







    • © 2016 - Tacettin Fidan

Make a free website with Yola